Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Gün Bir Gün

Akın Art

Bir Gün Bir Gün Gönderileri

Bir Gün Bir Gün kitaplarını, Bir Gün Bir Gün sözleri ve alıntılarını, Bir Gün Bir Gün yazarlarını, Bir Gün Bir Gün yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ezgi’nin gözleri sürekli bir yerlere dalardı. Sıkıldığı zaman saçları ile oynar, mavi gözleri dağılan saçlarının arkasına saklanan görkemli bir manzaraya dönüşürdu. Artık şiirlerde, şarkılarda gözlerden bahsetmek çok klişe. Değil mi? Mavi gözlerden bahsetmek… İyice klişe. Ama içerisinde daima titreşimler barındıran gözleri beraber geçirdiğimiz dokuz haftayı lirik kılan önemli detaylardan biriydi. Ne de olsa titreyen her şeyi biraz liriktir. Deniz kenarlarının sohbetin en kritik yerinde havalandırdığı saçlar, rakıya buz uzattığında yaşanan o minik beyaz sarsıntı, bir sonbahar vakti yalnız başına yürürken soldaki binanın birinci katının balkonunda asılı olan çamaşırların havalanması…(...)
(...)Ayrılıklar, yani herhangi bir nesnenin hayatından yitip gitmesi sadece acı değil, huzur da verir. Sürekli kaybedeceğini düşündüğün, dahası bildiğin, o yüzden gardını yüksek tuttuğun zamanların yorucu temposu bitmiştir. Bir kenara oturup ellerine bakarsın. Hafiflemiş, ellerine. Ne olur ne olmaz diye ellerinde hep sımsıkı tuttuğun taşların avucunda bıraktığı izlere… Zamanla izler de geçer.
Reklam
Bu satırları yazmak kolay değil. Aslında herhangi bir şey yazmak da bir şey üzerine konuşmak da kolay değil benim için. Bir süredir böyle. Biliyorsun. Yine de deniyorum. Belki de kitaplardan okuduğum bir zamanların mektup aşklarını hatırlattığı için e-mektup yazmak konusunda inat ediyorumdur. Belki de dediğin gibi, hepimiz geçmişte yansımasını gördüğümüz eylemlere, duygulara karşı takıntılıyızdır. Rus romanlarına, bir mektubun başına oturmaya, birbirimizi terk edip bunu uzun uzun gerekçelendirmeye bu yüzden bu kadar düşkünüzdür belki, kim bilir. Olmayacak şey değil.
(...)Hâlâ iki siyasi dayağını yediğinde kapüşonu kopan paltonu giyiyorsundur. Arada arkadaşlarına, kapüşonun koptuğunu ancak ertesi gün yağmur yağdığında fark ettiğini anlatıp gülüyorsundur. Annen kızıp yenisini almış da olabilir. E tabii, oğlu çapulcu gibi gezmesindır. Bir de eve daha fazla uğrasın, evi otel gibi kullanmasındır.
(...)Deniz kenarlarını, ucuz şarapları, kadeh çınlamalarını, anason kokusunu, Onat Kutlar’ı, Brecht’i ve turnaları düşünerek bu satırları kurdum kafamda.(...)
(...)Hayatım boyunca hiçbir yolculukta canımın sıkıldığını hatırlamıyorum. Bazen hangi şehirde yaşadığını unutuyor insan. Öncesi ve sonrası olmayan bir mekânın içinde gidip gelirmiş gibi hissediyor değil mi? Bu yüzden vapura binmeyi çok seviyorum. Vapurun yan tarafındaki banklara oturup gözlerimi denize dikmeyi… O zaman tanıdık şehirden tanınmayan bir insan olduğunu hatırlıyor, “yaşıyoruz işte” naifliğinde argümanlarla mutlu olabiliyor insan.
Reklam
Karşılık beklemeden sevebilmek, belki bu sevgi için çile çekmek, eğer sevginin muhattabı o kırılgan egolarımızı incitecek somut, gerçek biri değilse, mümkün. Hatta ihtiyaç. Ya da aralarında benim de olduğum bir dizi romantik dangalak için böyle. Bilmiyorum. Bak sen bunları alıp bana iki saat Freud anlatacak insanlardan değilsin. O yüzden anlatıyorum. Unutma. Tamam mı?
Hepimiz sıkıştığımızı hissediyorduk, hepimiz kendimize bu soruyu soruyorduk sanırım. Ama Efe bunu sesli olarak dillendiren ilk kişi oldu. Elleri çenesinin altından sarkan fazlasıyla uzamış sakalında “Düşünüyor musunuz hiç? Başaramazsak, dağılırsak ne yaparız?” diye sordu. Bir süre bakışlarımızı birbirimizden kaçırdık. Cemil konuşmada. Ne yapardık, diye düşündüm. Belki de ilk defa. Biz de bir Alman gemisine atlayıp ülkeyi terk edecek değiliz ya? Zaten o kadar görkemli bir yenilgi olmaz bizimkisi. Kimse peşimize de düşmez. Bizden önce, bizim yaşlarımızda benzer şeyleri denemiş binlerce genç gibi sayfada anlamsız bir mürekkep izi bile bırakmayan sıradan bir yenilgi yaşamış oluruz.
(...)Takım elbisenin bende garip bir etkisi var. Birini birden fazla defa takım elbiseyle görürsem, gözüm o haline kolayca alışıyor. Daha sonra gündelik giysileriyle gördüğümde yadırgıyorum. İlkokulu, liseyi hatırla. Hani beden eğitimi derslerinde herkes görmeye alıştığın resmi kıyafetini çıkarır, serbest kıyafetler giyer, herkesin garip renkli eşofmanlarla oradan oraya koştuğu karnavalımsı bir hava oluşur ya, o insanlar da gözüme öyle görünüyor işte.
Avrupa, Latin Amerika ve Rusya devrimleri üzerine okumanın elbette önemli olduğunu söyledi. Ancak kendi coğrafyamızdaki ilerici hareketlere karşı çoğumuzun büyük bir ilgisizlik içinde olmasından dert yandı. “Coğrafyasından soyutlanmış bir devrimci heyecan sürdürülebilir değildir. Olsa olsa heves olarak, geçici bir süre varlığını koruyabilir. Tarihi yarımadaya baktığında heyecanlanmayanların Rusya’daki meydan isimlerini tek tek bilmeleri hep yapay gelmiştir bana.”
49 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.