Grafik üzerinden izah etmeye kalkışırsak, yatay ekseninde coğrafyanın, dikey ekseninde ise tarihin olduğu bir şekilde karşı karşıya kalırız. İkisinin kesiştiği noktada ise şehrin ruhunun ya da kültürünün oluştuğunu söyleyebiliriz.
İlk şehirler, İbn Haldun'un "yedi iklim" diye tanımladığı enlemsel bölünmenin, üç ve dördüncü iklim kuşağında kalan Güney Batı Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da ortaya çıkmış olmasına rağmen konuyla ilgilenen batılı bilim adamları konuyu tarih, sosyolojik, ekonomik ve diğer yönleriyle ele alırlarken Sanayi İhtilâli ile irtibatlandırarak"şehir" kavramının ve uygulamasının Batı düşüncesinin bir ürünü ve uygulaması olduğunu öne sürmüşlerdir. Hatta öyle bazı kriterler koyarak tanımlamalar yapılmıştır ki, bu kriterlerden Avrupa'dan önce yukarıda sayılan bölgelerde kurulmuş olan şehirlerin şehir özelliği taşımadıkları sonucu çıkartılabilmektedir.
"Ne iktisadi anlamda "şehir" ne de sakinlerinin özel politik idarî yapılarla donandığı garnizon, mutlaka bir topluluk oluşturmaz. Kelimenin tam anlamıyla kentsel "topluluk" bir olgu olarak yalnızca Avrupa'da ortaya çıkmıştır. İstisnalara zaman zaman Yakın Doğu (Suriye, Fenike ve Mezopotamya'da) rastlanabiliyordu ama bunlar da çok azdı ve sadece ilkel biçimleriyle vardı. Tam bir kentsel topluluk oluşturabilmek için kentsel topluluk, alışveriş ve ticaret ilişkilerinin görece hâkimiyetine sahip olmalı, not bütün olarak yerleşim alanı da şu özellikleri sergileyebilmelidir: 1- kale; 2- bir Pazar; 3- kendine ait bir mahkeme ve hiç değilse özerk bir hukuk; 4- ilgili bir birlik biçimi; ve 5- en azından kısmı bir özerklik ve kendi kendini yönetebilme ve sonuçta seçilmelerinde şehir sakinlerinin katılımının gerçekleştiği yetkililerce yönetilme."
Sayfa 27 - Kaknüs - (Şehir ve Mimarlık)Kitabı okudu