Öncelikle kalınlığı hiç gözünüzü korkutmasın. Kitaba başladığınızda sizi içine alıyor ve su gibi akıp gidiyor.
Annesi ve babası ölen Isabel’e teyzesi sahip çıkar. Teyzesi gezmeyi çok seven bir kişi olduğu için Isabel de onunla beraber gezmeye başlar. Teyzesi ve Isabel İngiltere’ye gideceklerdir. Isabel böylece kuzeniyle tanışacaktır.
Isabel fazlasıyla özgür düşüncelere sahip, Viktoryen dönemi İngilteresine taban tabana zıt bir karaktere sahiptir. Tam bir özgür ve özgürlükçü Amerikalıdır. Zeki, güzel olan Isabel’in tek istediği şey tüm dünyayı gezmek, görmek, kaliteli insanlarla tanışmak, onlarla fikir alışverişleri yapmak, entellektüel sohbetler etmektiyse de teyzenin eşi ölünce kendisine bırakılan yüklü miktardaki mirasla birlikte çevresinin etkisiyle birlikte her şey ufak ufak değişmeye başlıyor. Hiç evlilik düşünmezken yaptığı evlilik, bu evlilikle bir kadının nasıl kendi yaşamından vazgeçişi, uğradığı hayal kırıkları, bir Viktoryen dönemi kadını ve özgür Amerika kadını arasında sıkışıklığı, dost sandığı, güvendiği insanların gerçek yüzünü görüşü... aslında günümüzde dahi devam eden, kadınların yaşamlarında yaşadığı daha bir çok dalgalanmaları Isabel üzerinden görüyoruz.
Dönemin Amerikası ve İngilteresi için büyük kıyaslamaları görebiliyoruz. Kadının toplum içindeki yerini, işlevini, duruşunu her yönden Amerika-İngiltere kıyaslamasıyla kadın erkek bakış açılarından derinlemesine görebiliyoruz.
