Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Foucault’dan Günümüze Biyopolitikanın İzdüşümleri

Biyopolitika 2. Cilt

Kolektif

Biyopolitika 2. Cilt Sözleri ve Alıntıları

Biyopolitika 2. Cilt sözleri ve alıntılarını, Biyopolitika 2. Cilt kitap alıntılarını, Biyopolitika 2. Cilt en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“makinesel içerik düzenlemesi ve kolektif sözcelem düzenlemesi olarak kendini sunan şey, tek ve aynı arzu, tek ve aynı arzu düzenlemesidir.”
Deleuze ve Guattari, Kafka: Minör Bir Edebiyat İçinKitabı okudu
“modern devlet kuramının bütün önemli kavramları, dünyevileşti­rilmiş ilahiyat kavramlarıdır."
Schmitt, 1985.Kitabı okudu
Reklam
sınır-tutum, tarihin içinde bulunduğumuz anında 'gerçek' olarak verilmiş olanla, yani kimliğimizin koyduğu sınırlarla bu sınırlan de­ğiştirmek için verilen çaba arasındaki zorlu etkileşimdir ve fouca­ult'ya göre bu aslında modernliğin tutumudur. ama burada kant ile foucault'nun temel yaklaşımları arasındaki bir farkı vurgulamak ge­rekir. kant'a göre eleştirel soru, aklın (tüm kullanım biçimlerinde) aşmaması gereken zorunlu sınırlan arayan negatif bir sorudur. oysa foucault'ya göre eleştirel soru artık pozitif bir biçim taşır. bu soru, öznesi olarak görüldüğümüz deneyimler ve öznelliklerin dayattığı bireyselliklerin evrensel ve zorunlu olarak gösterilen yanlarında (koydukları sınırlarda) aslında tarihsel, olumsal ve keyfi zorlamaların ürünü olan etkenlerin tuttuğu yeri ve oynadığı rolü araştırır. dolayısıyla, kendimizin tarihsel bir ontolojisini yapmaktan amaç, kant tarafından zorunlu ve aşılmaması gereken sınırlan aramak biçiminde anlaşılmış olan eleştiriyi, sınırlamaları aşabilmeyi hedef­leyen bir pratik eleştiriye dönüştürmektir. yani bilgi, iktidar ve öznellik eksenlerinin, bu eksenlerin bir araya gelerek öznesi olduğu­muz deneyimleri kurma biçimlerinin ve kendimizi bu çizgide özne olarak tanıma ve kabullenme pratiklerimizin bir eleştirisi.
ferda keskin, 2013.Kitabı okudu
"ağaç yeşildir" önermesi bir özneyi bir sıfata bağlayıp fiili yükleme dönüştürürken, varlığı önce kendisiyle özdeşliğe sonra da diğer varlıklarla aynılığa, karşıtlığa, benzerliğe ve analojiye kaydeden bir mantığa eklenmekte, devinimi, değişimi ve farkı ikincil bir konuma sürüklemektedir.
hayatın nerede başlayıp nerede bittiğine bilim mi karar verecektir?
bu hususta tıbbi tartışmalar sürmektedir ve alandaki en gözde kavram -gittikçe daha da çok- "beyin ölümü" kavramıdır. bu kavram, organ nakli ameliyatını yapacak olan cerrahın cinayet suçlamasıyla karşı karşıya kalmaması için, öncelikle "ölüm anının" tanımlanması gereksiniminin doğurduğu bir kavramdır. fakat kavram, beyin ölümünün hemen ardından kaçınılmaz bir biçimde ölüm gerçekleştiği için savunulmaktadır. böylelikle geleneksel "ölüm" kavramı, onun yerini alsın diye geliştirilen "beyin ölümü" kavramının doğrulanması için geri çağrılmış olmaktadır. buna bağlı olarak da tıbbi-biyolojik bir istisna mekanı ortaya çıkmaktadır: beyin ölümü ile ölüm arasındaki karanlık bir bölge. bu durum, hiç kuşku yok ki tıbbi karar ile hukuki karar arasındaki salınımda da kendisini göstermektedir. bu salınımın temel nedeni ise "hayatın ve ölümün, tam olarak bilimsel kavramlar değil de siyasal kavramlar olmalarında ve tam da sadece ağızdan çıka­cak bir kararla siyasallaşan kavramlar olmalarında" yatmaktadır.
Köle rejimleri yalnızca halklara boyun eğdirmezler aynı zamanda bir efendi tipolojisi üretirler. Ancak baskıcı rejimdeki efendinin maskesinin altında kölenin gerçek yüzü görünür.
Reklam
Giorgio Agamben : Etten ibaret insan ve biyopolitika makinesi
...Bu gizli işbirliği, hayata değer biçerek hayatın kendisini siyasallaştırmak doğrultusundaki bir işbirliğidir. Örneğin Türkiye'deki kimi feminist çevrelerin, hükümetin kürtaj politikalarına muhalefet ederken sıkça başvurdukları "Benim bedenim, benim kararım" sloganında da böylesi gizli bir tuzak iş başındaydı. Her canlının biyolojik bedeninde dolaşıma sokulmuş bulunan çıplak hayatı ve bunun üretimini sorgulayarak değil de çıplak hayata ilişkin mülkiyet hakkını (?) savunarak özneleşmek!
Sayfa 125
Siborg Manifestosu' nda Foucault'nun biyopolitika kavrayışına açık ve örtük pek çok gönderme de vardır. Haraway, bir dipnotta "Kliniğin Ölümü ' nü yazmanın zamanı geldi" diye belirterek şöyle devam eder: Kliniğin yöntemleri bedenleri ve eserleri gerektiriyordu; bizim ise metinlerimiz ve yüzeylerimiz var. Tahakkümlerimiz artık tıbbileştirme ve normalleştirmeyle değil, ağ kurulumu, iletişimin yeniden tasarımı, stres yönetimiyle işliyor. Normalleştirme yerini otomasyona, saf tekrara [redımdancy] bırakıyor. Michel Foucault'nun Kliniğin Doğuşu, Cinselliğin Tarihi ve Hapishanenin Doğuşu eserleri içe patlama anındaki bir iktidar biçiminin adını koyar. Biyopolitika söylemi yerini anlaşılamaz teknoloji diline [technobabble], uçlan birleştirilen [spliced] isimlerin diline bırakır; hiçbir isim çok uluslu şirketler tarafından bütün halde bırakılmaz. Science dergisinin bir sayısında bu şirketlerin isimleri şöyle sıralanır: Tech-Knowledge, Genentech, Allergen, Hybritech, Compupro, Genen-cor, Syntex, Allelix, Agrigenetics Corp., Syntro, Codon, Repligen, MicroAngelo from Scion Corp., Percom Data, Inter Systems, Cyborg Corp., Statcom Corp., lntertec. Eğer dile hapsolmuşsak, o zaman bu hapishane-evden kaçmak için dil şairlerine, kodu kesmek için bir tür kültürel restriksiyon enzimine ihtiyaç vardır; siborg çokdilliliği [heteroglossia] radikal bir kültürel siyaset biçimidir (Haraway, 2004, s. 11 )
Kölenin hafızası kurgularla doludur; hafıza, yalnızca geçmişi bir yük olarak taşıyan kölenin şiddet dolu şimdisini nesne edinmez fakat tüm geleceği bir intikam nesnesi olarak koşullamaya başlar.
Tiran niçin kederli halklara ihtiyaç duymaktadır? Spinozacı duygulanışlar kuramına göre keder ve acı bir bedenin eyleme gücünü azaltmaktadır; bu duygulanışlar içerisindeki bir bedenin kendisi hakkındaki fıkri de eyleme gücünün azalmasına paralel bir şekilde zayıflayacaktır. Tiran boyun eğdirmeksizin, arzulan baskılamaksızın varolamaz ve her baskılama gibi kendisine baskılanabilecek bedenler arar.
Reklam
Spinoza: Pratik Felsefe adlı monografisinde açıkça tiranın başarılı olmak için mutsuz ve kederli halklara, suçluluk içerisindeki ruhlara ihtiyaç duyduğunu, mutsuz ve kederli halkların da mutlu olabilmek için, tatmin olabilmek için ve yayılabilmek için tiranlara ihtiyaç duyduğunu ifade eder
Bertrand Russell, Darwin'in teorisinin temel olarak "laissezfaire ekonomisinin bitkiler ve hayvanlar dünyasına genişletilmesi" olduğunu ileri sürmüş (aktaran Hubbard, 1 997, s. 90), Nietzsche ise "doğayı Malthus 'la karıştırmayın" diye uyarmıştı ı (Nietzsche, 1 954, s. 522).
Sayfa 238
Tiran niçin kederli halklara ihtiyaç duymaktadır?
Spinoza: Pratik Felsefe adlı monografisinde açıkça tiranın başarılı olmak için mutsuz ve kederli halklara, halkların da mutlu olabilmek için tatmin olabilmek için ve yayılabilmek için tiranlara ihtiyaç duyduğunu ifade eder.
politika suçun, suçluluğun, borcun, baskılamanın ve ölümün ideolojisine dönüştürülmüştür.
Atomik bireyciliğin ve egoizmin genelde norm olarak alındığı neo-Darwinci evrim teorisi için pek çok sıkıntı çıkartan canlılar arasında altruizmi gösteren davranışlar ve toplumsal yaşam eğilimleri, genler merkeze alınarak "akraba seçilimi" [kin se/ection] veya "toplam seçilim değeri" [ine/us ive fitness] gibi kavramlarla kolaylıkla açıklanır. Akrabalarım benim genlerimi paylaştıklarından onların çıkarına davranmaktan daha "doğal" ne olabilir? "Sosyobiyolojik sentez ( ... ) herkesi kardeşinin bankerine [ya da hissedarına] dönüştürür" (Haraway, 1 997, s. 245).
Sayfa 239
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.