Bu anlatı kitabı ile yazarın çocukluğuna doğru uzanıyor bakışımız, dalgınlık ve merhametle. İstanbul’da; Almanca, Fransızca, Yahudi İspanyolcası, İbranice, Türkçe dilleri arasında rengarenk bir top gibi oradan oraya çarpan, aidiyet duygusunun cana battığı bir çocukluk. Farklı ve aykırı. Masum ve dışlanmış. Ait ve asla değil. Orada ve kayıp.
Kelimelerin hüküm sürdüğü bir çocukluk ama, bundan eminiz. Kelimelerin, onlara yüklenen anlamların, dilde sese dönüşen tonlamaların, harflerin renklerinin, ahenklerinin hüküm sürdüğü bir çocukluk. Ve belki de tam da bu, çocukluğu çamura batmaktan kurtaran: hayal gücüyle sihre bulanan kelimeler.
Kitabı sevdim. Poyraz Sokak’taki o evde oturan minik kızı,
sevdim.