Kimi zaman hiç uyunmamış geceler ertesinde, pazartesiler cuma oluyor, cumalar pazartesi. aylar geçiyor, değişiyor mevsimler; Hiç yaşanmamışlar gibi. Oysa ne çok sene birikti ardımda. Bilmiyorum ki, birikecek mi bir bu kadar daha? Ardıma dönüp bakıyorum da, dallarımı kıran rüzgârları bile affetmişim ama, bir kendime uzanamamış elim. yastıklarım kuş tüyüymüş de, ağır gelmiş düşüncelerim. Biriktirdiğim keşkeler, ardımdan bile söylenmeye yetermiş. Bütün heveslerim, genellemelerin içinde yitip gitmiş. Oysa ne çok cümlem vardı benim. her şeye inat, yüreğimi ısıtan ne çok hayalim. Biliyorum, bu kadar kırılgan olmayı kaldırmıyor hayat. Her tökezleyişte kendi içine saklanınca, sıvazlamıyor sırtını. Pencere önü çiçekleri değiliz ki, anlayışlı bir el alıversin bir çırpıda içeri. Hadi aldı diyelim, gün ışığı olmadan ne kadar yaşanır ki?
Bir sevdaya sonsuzluk verecek güce sahip olmayanlar, süsten medet ummakta belki çok haklıdırlar. Fakat , ipekler ve boyalar ruhun eksiklerini bilmem ki nasıl tamamlayabilir !
,birbiriyle evlenmemesi gerekenler varsa, onlar da yalnız sevişenlerdir. Üstadım Gourmont'un dediği gibi, aşkla evliliği karıştırmamalı. Aşk, yabani bir hayvandır.
Fen, yağmur gerektiği zaman yağdırma imkanını bulmadıkça ya da suyun yerini tutacak bir madde keşfetmedikçe, dünyanın mutlak hâkimleri, şu kızıl ufuklar üzerinde sıra sıra yürüyen ve gürleyen kara bulutlar olacak!