Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bize Göre (Açıklamalı Orijinal Metin)

Ahmet Haşim

Bize Göre (Açıklamalı Orijinal Metin) Gönderileri

Bize Göre (Açıklamalı Orijinal Metin) kitaplarını, Bize Göre (Açıklamalı Orijinal Metin) sözleri ve alıntılarını, Bize Göre (Açıklamalı Orijinal Metin) yazarlarını, Bize Göre (Açıklamalı Orijinal Metin) yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Adi felsefe, adi edebiyat, adi tiyatro ve sinema ne derse desin, hakiki hayatın 'mantık' dediğimiz şeyle hiç bir alışverişi yoktur. Hayat makul bir insandan ziyade fütürist bir şaire veya kübist bir ressama daha çok benziyor. En akla gelmez şeylerden saadet ve felaketi, iyiliği ve fenalığı yapıyor.
Sayfa 156Kitabı okudu
Ne deniz kenarında ne ovada ne dağ başında ne güneşte ne havada mesut olmasını bilmeyenler, acaba kışın, şehirde, yağmurda ve çamurda mesut olmayı bilecekler mi? Ne gezer: Ne kış ne yaz bir dakika mesut olmayı bilemeyenler bir memleketi mesut etmeyi nasıl bilsinler? Sırf memleketin saa[de]ti için, şahsen mesut olmanın hazzını öğrenmeye muhtacız.
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
İşadamları bilmelidir ki, keseyi açtırmanın en iyi yolu bazen "ruh"u memnun etmeyi bilmektir.
Sayfa 135Kitabı okudu
Şeklimiz bir hile ve bir yalandır. İnsan, meyvelerin aksine yapılmış bir mahluktur, tatlı eti dışarıda ve iç tarafı ele alınmayacak olan tarafıdır. Tebessüm, gülüş ve ağlayış, hep saklamak istediği gülünç veya iğrenç ruhun etrafında tuttuğu perdelerdir ki "ruh" onun arkasında çarpık ve ürkek bir hayvan gibi, endişeli gözlerle bakarak çömelmiş oturur.
Sayfa 126Kitabı okudu
Mevcudatın sükûtuna aldanmamalı! Mustaripler yalnız, "Mustaribim!" diye bağırabilenler değildir. Bilinmez niçin, acıyı hayata katan kudret, insandan başka hiçbir mahluka acının sırrını faş etmek imkânını vermemiştir. Her mahluk, hayatın kanlı yollarında, boynuna geçirilen ve sesini boğan bir ağır "sükût" zincirini sürükleyip yürüyor. Hiçbir beygir, hiçbir arı, hiçbir sinek, başının ağrıdığını veya midesinin bulandığını bize söyleyememiştir. Fakat bu neviden bir istırabın gözü, başı, ağzı olan bir mahluka yabancı olabileceğini zannetmek ne merhametsizliktir. Rüzgârlı, karanlık gecede, bahçenin ağaçları vahşi gürültülerle hışırdıyor; bu ağaçlardan niceleri kırılan bir dalın yarasıyla kanıyor, niceleri gizli bir haşerenin zehriyle için için ölüyor, niceleri can çekişmekte, niceleri anlaşılmaz acıların kıskacına yakalanmış, kıvranmaktadır. Fakat bunu hiç kimse bilmiyor çünkü rüzgârlı, karanlık gecede hepsi aynı gürültüyle sallanıp hışırdıyor.
Sayfa 118Kitabı okudu
Şimdi heyhat, eski "saat" le beraber akşam da fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolanmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık. Şimdi Müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor. Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.
Sayfa 116Kitabı okudu
Reklam
Halbuki fecir saati, Müslüman için rüyasız bir uykunun nihayeti ve yıkanma, ibadet, neşe ve ümidin başlangıcıdır. Müslüman yüzü, kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir.
Sayfa 116Kitabı okudu
Buharın keşfi, insanlık hayatında büyük bir tahavvül yapmıştı. Mavi deniz üzerinde büyük pervaneler gibi dolaşan yelkenli gemiler, kanatlarını toplayıp öldüler; fabrika mimarisi doğdu, siyah bacalar, hava ve sema manzaralarını değiştirdiler. Her tarafta amele ırkı, eski esirler cinsini istihlaf etti. İşte o kadar. Fakat motor, hayatın umumi manzarasını yakında kökünden çevirip başka bir şekle koyacak.
Alman hakimi Nietzsche de Giraudoux gibi düşünmüyor muydu? Bu feylesofa göre milletleri birbirine düşman yapan yegâne kuvvet "tarih"tir. Geniş bir beşerî anlaşmaya vücut verebilmek için yapılacak ilk iş, tarih tedrisatının elbirliğiyle ortadan kaldırılmasıdır.
Yabancı memleketlerde seyahat eden adam, üzerinde aynı ehemmiyette üç şey taşır: canı, kesesi ve pasaportu. Bunlar yekdiğerine asla takaddüm edemez. Herhangi bir sıra takip etmeksizin bu üç kelimeyi kâğıt üzerinde yan yana getirmek kabil olmadığından, sırf kalemin tesadüfüne uyarak evvela "can" yazmış bulundum. Yoksa mantık ve hakikat zerre kadar tahrif edilmeden, pekâlâ "kese" veyahut "pasaport" kelimeleri başa getirilebilirdi.
Reklam
Denizin yeşil bir karanlık hüküm süren dibinde biten renkli süngerler ve kıpkızıl mercanlar gibi, ruhun da alt tabakalarında, nameri bir mantığın garip nebatatı dal budak salar. Hareketlerimizin ekserisi işte bu dilsiz zekânın emirleriyle vuku bulur.
Yazın mahrem rayihası, incir yapraklarının sert, yeşil kokusudur.
Hatta diyebilirim ki renkler, insanı ancak harici bir marifete isal edebilir. Ruha giden yolları havada çizen yalnız kokulardır. Burnu tıkalı bir insan, bir kör ve bir sağırdan ziyade hayatın güzel bahçesi ortasına atılmış bir bedbaht ve bir sersemdir.
Bir ecnebi edibe göre devirlerin ve senelerin ayrı ayrı kokuları varmış, bu müşahedenin sıhhat ve isabetini anlayacak kadar şammem, maalesef mütekemmil değil... Mamafih bu cismin müsaadesi nispetinde bilirim ki: Âlemin manzarası, renklerden olduğu kadar kokulardan örülmüştür.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.