geldim ya nasıl geldim
bir elimde tarih atlası
bir elimde güneş humması
soğutulmaya zorlanmış bir çöl kızgınlığından
bir kum fırtınasının soylu kumcuklarından geldim
yorgundum susamıştım dilim kuruydu ama
gördüğüm serap mıydı gerçek miydi
bilirim ben
çölün tam ortasında sonsuz bir ışıltıydı
yedi bin rengi yansıtan renksiz bir kuyuydu
duruydu aydınlıktı yaz gökleri gibiydi suyu
uzanıp avuçlasam benimdi
öyle yakın öyle kolay öyle dokunsam.
Bu dağlarda küçük bir çiçek bile görsem, bilirdim özgürlük için yürüyenler geçmiştir yanından; ya birkaç damla kanı akmıştır oraya ya teri dökülmüş ya da otururken, çiçeğin filizlendiği toprağa elleriyle şöyle bir dokunmuşlardır. Bazen şekilli bir ağaç parçası, renkli bir çakıl taşı bulur, onu günlerce cebimde saklardım. Bazen unutmamayım diye tütün tabakasında saklardım taşı. Herhangi bir mezarın yanından geçerken, o taşı usulca toprağa bırakırdım.