Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Büyük Felsefe Sözlüğü

Ahmet Cevizci

Büyük Felsefe Sözlüğü Sözleri ve Alıntıları

Büyük Felsefe Sözlüğü sözleri ve alıntılarını, Büyük Felsefe Sözlüğü kitap alıntılarını, Büyük Felsefe Sözlüğü en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sorgulanmamış Hayat
Sokrates'in etiğinin en temel tezi ya da önermesi, bir insanın en önemli işinin ruhuna gereken özeni göstermek olduğu veya sorgulanmamış bir hayatın yaşanmaya değer olmadığı tezidir. Sokrates'in inancına göre, kişinin nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi, onun değersiz ve dolayısıyla mutsuz bir yaşam sürmesiyle eşanlamlıdır. Ve
Sayfa 1714 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
FRIEDRICH SCHELLING
Doğa en yüksek amacına insanda ulaşır; kendi kendisinin tam olarak bilincine varma süreci ve bu arada doğa ile zihnin özdeşliği insanda ortaya çıkar.
Sayfa 1658
Bilim Felsefesinin Problemleri: Bilim felsefesinin problemler epistemolojik ve metafizik olmak üzere iki başlıkta ele alınabilir. Bilim felsefesinin, bilimsel bilginin temellendirilmesi ve nesnelliğiyle ilgili olan epistemolojik boyutunda tartışma konusu olan problemlerin en başında tümevarım problemi yer alır. Ne kadar çok sayıda olursa olsun, tekil gözlem önermelerinin hiçbir toplamının, sınırlanmamış bir genellemenin doğruluğunu temin etmesi bakımından yeterli olamayacağını ifade eden tümevarım problemiyle ilgili en ciddi çözüm denemesi Karl Popper'dan gelmiştir. Nitekim onun görüşüne göre, bilim tahmini yapısı ağır basan cesur hipotezler ortaya koyar, sonra da onları çürütmeye çalışır. Popper'ın bakış açısından, bu türden hipotezler, onları çürütecek mümkün gözlemlerin olması anlamında yanlışlanabilirlerse eğer, biliminin nesnelliği sağlanmış olur. Bilimin epistemolojisinde ele alınan bir diğer merkezi problem, virüsler ve elektronlar gibi gözlenemeyen kendiliklerin bilgisinin mümkün olup olmadığı problemidir. Araçsalcılık bu bağlamda, gözlemlenemeyen kendiliklerle ilgili bilimsel teorilerin gözlemlenemeyen bir dünyanın doğru tasvirleri olarak kabul edilemeyeceğini savunur. Bu türden teoriler, araçsalcılığa göre, en iyi durumda gözlemlenebilir olanla ilgili tahminler oluşturması bakımından yararlı aletlerden başka hiçbir şey değildirler. Araçsalcılığın bu konuda tam karşısında yer alan realist bilim görüşü ise, bilimin gözlemlenemeyenlerle ilgili hakikatleri keşfedebileceğini ve keşfedebildiğini öne sürer.
Sayfa 297 - Say
Sofist Hippias
Çok güçlü bir belleği olduğu ve bilgi dağarında, edebiyattan matematiğe çağının bütün bilgilerini topladığı söylenen Hippias, bilgi satıcılığından en fazla para kazanan sofist olarak ün kazanmıştır. Bundan dolayı, her türlü ihtisaslaşmaya karşı çıkan Hippias'ın düşüncesinin en belirleyici unsuru, evrenselliğe dönük güçlü vurgu olmuştur. Onun doğayı, değişik zaman ya da yerlerde değişik şekillerde ortaya çıkan keyfi uzlaşmalardan ayırmak suretiyle, ahlakı doğal hukuka dayandırma düşüncesini başlatan ilk kişi olduğu söylenir. Yine bütün ülkelerdeki iyi ve bilge kimselerin birbirlerine akraba olduktan başka, tek bir devletin yurttaşları olduklarını söyleyen Hippias'ın sonradan Kiniklerde ve özellikle Stoalılarda güç kazanacak kozmopolitanizmin ilk temsilcisi olduğu öne sürülebilir.
Sayfa 957 - Say YayınlarıKitabı okuyor
NİETZSCHE'NİN METAFİZİK ELEŞTİRİSİ
Her şeyden önce, Nietzsche'ye göre, fiziki dünyanın gerçekliğinin ötesinde başka bir gerçeklik yoktur; bir üst gerçeklik olma iddiasındaki metafiziksel gerçeklik, bir kurgudan başka hiçbir şey değildir. İkincisi, zamanın ve mekanın dışında olduğu düşünülen bir metafiziksel gerçeklik için kullanılan varlık kavramı da bir kurgudur. Bunun, yani zaman ve mekanın dışında var olduğuna inanılan ve dolayısıyla belli bir güven telkin eden varlık şeklindeki bir mevcudiyete duyulan ihtiyaç, insan varlığının, geçici var oluşu kontrol etme konusundaki güçsüzlüğünden kaynaklanır. Varlık-oluş ikiliğine bu şekilde karşı çıkan Nietzsche, aynı temel üzerinde neden-sonuç ikiliğini de reddeder. Aşkın neden düşüncesini reddeden, nedenselliğe aşkın bir anlam yüklenmesine karşı çıkan Nietzsche, tıpkı Hume gibi, nedensellik düşüncesinin, alışkanlıklar tarafından koşullanmış psikolojik bir yanılsama olduğu kanaatindedir. Bununla birlikte o, zorunluluk olarak yorumlanan düzenliliğin nedeninin, bilinmeyenle ilgili korkular içerisinde olan insanlar olduğunu öne sürerek, Hume'un da ötesine gider. Onun bakış açısından nedensellik, insana içerisinde kendisini güvende hissedebileceği bir düzenlilik sunarak, onun, bilinmeyenle olumsallığın tehlikeleri karşısında duyduğu tehlikeyi telafi eden nihilistik bir işlev yerine getirir.
Sayfa 1321 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
SOFİSTLER VE RETORİK SANATI
Sofistlerin eğitim planı içinde, en önemli yeri hiç kuşku yok ki retorik sanatı işgal etmiştir. Protagoras'a göre, retorik sanatı, sözlü ve yazılı sözü terbiye etme, düzgün konuşma, düşünceyi en uygun ve en etkili bir tarzda dile getirip açımlama ve dilin kurallarıyla yapısını çözümleme anlamına gelir. Bir yandan doğaları itibariyle birbirlerinden farklı olan, diğer yandan da birbirlerine bağımlı olup, toplum dışında yaşayamayan insanlar , yaşamlarını ve faaliyetlerini düzenlemek için , uzlaşmalara, kural ve geleneklere ihtiyaç duyarlar. Toplum temelini bir uzlaşmadan aldığına ve her birey için iyi, onun kendisine göre olduğuna göre, insanlar özel, çok çeşitli ve çoğunluk çatışan ilgi ve çıkarlarını uzlaştırmak ve karşılıklı bir anlaşmaya varmak için, görüşlerini, kanaat ve inançlarını dile getirmek ve karşılıklı bir görüş alışverişinde bulunmak durumundadırlar. Hay böyle olduğundan, toplumsal sözleşmeye taraf olan tüm insanların, en zayıf argüman ve görüşleri bile olabildiğince güçlü kılarak, en anlaşılır ve en açık bir biçimde ortaya koymaları bir zorunluluktur. Bunun için de retorik sanatına ihtiyaç duyulur.
Sayfa 1712 - Say YayınlarıKitabı okuyor
SOFİSTLER'DE UZLAŞIMCILIK
Sofistler, MÖ 5. yüzyılın ünlü physis-nomos veya doğa-uzlaşım karşıtlığında çok büyük ölçüde nomos'un savunucusu olmuşlardır. Buna göre, onlar Tanrıların phusis'te ya da gerçeklikte mi, yoksa nomos yoluyla mı var oldukları konusunda, Tanrıların bir uzlaşım eseri olarak var olduklarını söylemişlerdir. İnsan ırkı arasındaki bölünmelerin doğadan mı
Sayfa 1713 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Sofist Prodikos
Doğduğu kentte birçok resmi görevde bulunduktan sonra, elçi olarak Atina'ya gönderilen Prodikos, burada kazandığı ünden de faydalanarak bir retorik okulu açmıştır. Onun sadece hitabet konusunda değil, buna bağlı olarak dil konusunda da uzmanlaştığı, sözcüklerin doğru kullanımıyla eşanlamlıların birbirlerinden dikkatlice ve titizlikle ayırt edilmesine büyük bir önem verdiği anlatılır. Prodikos bunun dışında, esas dinin kökenlerine ilişkin psikolojik açıklamasıyla tanınır. Tanrıların gerçekte var olmadıklarını, insanların kendilerine faydalı olan her şeyi tanrılaştırmış olduklarını söyleyen Prodikos, ilkçağ düşüncesinin keskin ateistleri arasında geçer. Atinalılar tarafından gençleri baştan çıkardığı gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir.
Sayfa 1567 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Bilim felsefesinin söz konusu yüz elli senelik kısa denilebilecek tarihinde ortaya çıkan en büyük karşıtlık, tümevarımcılıkla teorik kavramların anlamlarının salt mantıksal fonksiyon ve gözlem temeliyle açıklanamayacağını öne süren görüş arasındaki karşıtlık olmuştur. Buna göre, bir tarafta hipotezlerin oluşumu ve temellendirmelerini tikel gözlem verilerinden başlayan tümevarımsal süreçlerle açıklayan bilim filozofları bulunur. En seçkin temsilcileri arasında J. S. Mill'in, Benjamin Brodie'nin, Ernst Mach'in, Karl Pearson'un, Pierre Duhem'in, Philipp Frank'ın, Carl Hempel'in, Rudolf Carnap ve R. B. Braitwaite'in bulunduğu bu anlayış, nedenselliğin ardışıklıkların düzenliliğinden başka hiçbir şey olmadığını öne sürerken, bütün teorik kavramları, teorinin tümevarım yoluyla kendilerinden doğduğu varsayılan gözlemlerin veya gözlemlenebilir olanların fonksiyonlarına indirgemeyi amaçlar. Söz konusu anlayışın karşısında William Whewell, Ludwig Boltzmann, N. R. Campbell, K. Popper, T. Kuhn ve yakın zamanlarda başkaca birçok bilim filozofu tarafından benimsenen ve teori inşa süreçlerinin tümevarımcılığın ifade ettiğinden çok daha karmaşık olduğunu, teorik kavramların anlamlarının mantıksal fonksiyon ve gözlem verileriyle asla tüketilemeyeceğini, fiili bilimsel süreçlerin formel mantıktan çok daha büyük bir otoriteye sahip olduğunu savunan görüş bulunur.
Sayfa 299 - Say
Reklam
Heidegger Dasein’ı belirli bir türden varoluşu, insan bireylerinin var olma tarzını tanımlamak amacıyla kullanır. Bu türden bir varoluşun temel ve ayırt edici özelliği, varlığın kendisi için bir problem olduğu, var olmanın ne anlama geldiği sorusunu soran bireyin varoluşu olmasıdır.
Dasein, insan varlığının iki farklı düzeyinden birincisini, onun mekan ve zaman boyutunu tanımlar; buna göre, dasein tanımlanabilen bir takım özelliklere sahip olup teorik incelemenin konusu yapılabilen, oradaki varlık veya nesneleşmiş insandır. Yani, dasein toplum içindeki varlık, yerine başkasının ikame edilebileceği bir atomdur. Sanıların, ereklerin, sevinç ve kaygıların fark edilmeden bir insandan öbürüne geçtiği; farkında bile olunmaksızın, başkasının düşüncesinin benimsendiği kitle toplumunda, herkesin yaptığını yapmaya, herkesin düşündüğü gibi düşünmeye, herkesin inandığı gibi inanmaya başlayan bir varlıktır. Kısacası dasein, onda ‘başkalarıyla ayrı durumda olma’ halini; kendisinde içsel yaşantının yerini dışsal kuramların (din, ulus, töre, sendika, parti, vb.) ve dış düşüncelerin (ideoloji) aldığı; kilisenin de partinin de kendisini özgür değil, eşit yapmaya uğraştığı insan varlığını tanımlar.
Heidegger için, insani varoluş dünyada-olma, insanın kendisini çevreleyen nesnelerle ve içinde bulunduğu toplumun üyeleri ile, onlarla ilgilenme ve onlara dikkat etme anlamında, belirli bir ilişki içinde bulunması durumuyla belirlenir. Bu çerçeve içinde Dasein’ı belirleyen üç temel yön vardır: 1)Olgusallık, 2) varoluş durumu ya da kişinin amaçlı varlığını ve potansiyelini kavraması ve 3)insanın meşguliyetleri içinde kendisini unutması ve bu durumun bir sonucu olarak da biricik özelliklerini ve sahici varoluşunu kaybetmesi.