Aramızdaki en bilgelerimiz bile, II.Aerys’in günün birinde ne ‘’Çılgın Kral’’ olarak
anılacağını ne de saltanatının, Westeros’taki yaklaşık üç yüz yılllık Targaryen hükümdarlığını sonlandıracağını tahmin edebilirdi. Aerys tacını başına koyduğu o 262 FS yılında, Fırtına Burnu’nda Aerys’in kuzeni Steffon Baratheon’ın siyah saçlı ve dinç yapılı
Robert adı verilen bir erkek evladı dünyaya geldi. Bu sırada uzaklarda, Kuzey’deki
Kışyarı’nda Lord Rickard Stark, Brandon isimli kendi erkek evladının doğumunu
kutluyordu. Aynı sene içinde Eddard ismi verilen bir başka Stark daha dünyaya geldi. Bu yeni doğan üç bebek, zamanla büyüyecek ve Targaryenların çöküşünde kritik rol oynayacaklardı.
Nadir rastlanan bir zekaya ve karizmaya sahip Daeron, Küçük Konsey’e ‘’Fetih’i
tamamlama’’ yani Dorne’u diyarın topraklarına katma fikrini önerdiğinde ona ilk olarak karşı çıkan amcası oldu. Amcasına diğer büyük lordlar ve danışmanlar da katıldı. Kral’a, Fatih’in ve kız kardeşlerinin aksine, kendisinin artık savaştıracak ejderhaları olmadığı
hatırlatıldığında ise Daeron o meşhur cevabını verdi; ‘’Bir Ejder’in var. O da tam karşında duruyor.’’
Savaş çığlıklar içinde sürer iken, belki Tanrıların takdiri, belki şans, belki de bilerek Lord Robert ile Prens Rhaegar kalenin gölgesi düşen savaş alanında karşı karşıya geldiler. O ana şahit olmuş herkesin ağzından çıkan ortak cümle, iki şövalyenin de atları üzerinde cesurca savaştığıdır. İşlediği bütün suçlara rağmen Prens Rhaegar korkak biri değildi. Lord Robert Ejder Prens tarafından yaralansa da, mücadelenin sonunda Baratheon’un
korkutucu gücü ve elinden çalınan nişanlısının intikamını alma istediği Prens Rhaegar’ın gücünden baskın çıktı. Robert’ın savaş çekici hedefini buldu ve Robert çekicindeki dikenleri Rhaegar’ın göğüsüne sapladı ve prensin göğüs zırhına işlenmiş pahalı yakutları
savaş alanına saçtı.O andan sonra iki taraftan da askerler savaşmayı bırakıp değerli taşları ele geçirebilmek için nehre atladılar. Hezimete uğradıklarını anlayan kraliyet yanlıları ise savaş alanından kaçmaya başladılar.
‘’Ne seninle savaşacağım, ne de sana diz çökeceğim. Dorne kral tanımaz. Git kardeşine bunu söyle,’’ dedi Prenses Meria Rhaenys’e.
‘’Söyleyeceğim,’’ diye cevapladı Rhaenys. ‘’Ancak tekrar geleceğiz Prenses. Ve bu sefer ateş ve kan ile geleceğiz.’’
‘’Onlar sizin sözleriniz,’’ dedi Prenses Meria. ‘’Bizimkisi ise ‘Eğilmez, Bükülmez, Kırılmaz.’ Bizi yakalabilirsiniz leydim, ancak bizi ne eğebilirsiniz, ne bükebilirsiniz ne de kırabilirsiniz. Burası Dorne ve sen burada hoş karşılanmıyorsun. Şimdi, hayatın tehlikeye girmeden burayı terk et.’’
Bu sözlerden sonra kraliçe ve prenses ayrıldı ve Dorne fethedilmeden kaldı.
Krallık ordusu bir yıl içinde Güneş Mızrağı kapılarına dayandı ve Gölge Şehir’e doğru
yürüdü. 158 FS yılında Güneş Mızrağı’nda Dorne Prensi ve kırk kadar Dorne lordu Daeron önünde diz çöktü. Böylece Genç Ejder, Fatih Aegon’un hiçbir zaman tamamlayamadığı
Fethi tamamlamış oldu.