Öyle ya güzelim!
Ne kadar uzun olursa olsun ömür, gelip bir anın yanı başında seraba dönüşüyor, tükeniyor.
Hep, bu anı uzaklarda bir yere iteleyerek avunduk, meçhul zamanlara saklayarak oyalandık.
Oysa, her an bir önceki anın ölüsü değil miydik? Ve sen ve son an...
Diğer anlardan hiç farklı değilmiş. Geride ister bir yıl, ister bin yıl
ne çok şey gitti seninle.
sen ne çok şeymişsin meğer.
deniz sende birikirmiş.
gök senin kanında yükselir, dağlar senin teninde büyür, bahar senin gözlerinde dirilirdi...
meğer ki ben...
yazık ki ben...
esef ki ben...
kalbi mühürlü, gözleri perdeli...
sağır ve dilsiz bir ben kalmışım.
ne ki çok oldu.
çokça unuttum.
sen eskiler arasında kayboldun.
senin sızın, derin acın yüreğimde gömülü kaldı.
sensiz yağmurların açtığı yaralar kapandı.
kaç bahar geçti senin üzerinden?
ve kaç bayram sensiz sevinçler yağdı yüreğime?
seni bir taşın dibinde sessiz bıraktım ya, tanıdık ve âşinâ bir mezar oluverdin...
senin gidişin de kanıksandı, senin yokluğun da normalleşti.
iki tarih arasındaki kısacık çizgiye sen de yakıştın...
gittin, gidenler arasında kaldı hayalin.
ne çok şey gitti seninle.
sen ne çok şeymişsin meğer.
deniz sende birikirmiş.
gök senin kanında yükselir, dağlar senin teninde büyür, bahar senin gözlerinde dirilirdi...
meğer ki ben...
yazık ki ben...
esef ki ben...
kalbi mühürlü, gözleri perdeli...
sağır ve dilsiz bir ben kalmışım.