Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri

Carl Gustav Jung

Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri Gönderileri

Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri kitaplarını, Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri sözleri ve alıntılarını, Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri yazarlarını, Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kur'an, Zülkarneyn'in inşa ettiği seddin yıkılışını kıyâmetin kopmasıyla ilişkilendirmiştir. Bu olaya bireysel açıdan yaklaşan Jung, seddin yıkılışını öznel kıyametin kopması yani insanın ölmesi olarak yorumlamıştır.
Jung'a göre, Hz. Musa Hızır'la birlikte yaşadığı tecrübelerde, bilinçdışı süreçleri bütün açıklığıyla görme imkanı bulmuştur. Hz. Musa, yaşadığı bilinçdışı süreçleri kendi halkına anlatırken, onlan kendi yaşadığı tecrübeler olarak değil, Zülkarneyn'in tecrübeleri olarak aktarmıştır. (Bu düşüncesi Kuranla uyuşmaz.)
Reklam
Zülkarneyn'in güneşin battığı yere olan yolculuğunu varlık ve oluşların maddî boyutlarına vukufiyeti ve hükmetmesi şeklinde yorumlayabiliriz. Güneşin doğduğu yere olan yolculuğunu da bilinçötesine vukufiyeti olarak görebiliriz. Böylece Zülkarneyn'in hem maddi dünyanın hem de gayb âleminin bilgi ve imkanlarıyla donatıldığını söyleyebiliriz.
Hızır'ı kutsal ruh, danışman ve kardeş olarak niteler. Jung'a göre, Hızır metafizik olanın fizik âlemdeki sembolüdür. Jung, Hızır'ın insanlara olan dostluğunu ve rehberliğini sufî menkıbelerine dayanarak kanıtlamak istemiştir.
Jung'a göre, balığın canlanıp denizde yol alması, Salih kul Hızır'ın ortaya çıkışıyla ilişkilidir. Bilinç dünyasının yiyecek durumundaki balığı, canlanarak bilinç ötesine geçmiştir. Buna karşılık bilinçötesini temsil eden Hızır ortaya çıkmıştır. Jung, canlanan balık ve iki denizin birleştiği yerde ortaya çıkan Hızır'ı; insan için bilinç ötesinde bir alanın bulunduğuna ve insanın yeni bir doğuşa aday olduğuna delil olarak görmüştür
Jung'a göre, yeni bir hayata doğuş, sadece ölüp bir başka âlemde var olmakla gerçekleşmez. İnsan ölümsüzlüğe aday olmak suretiyle de dönüşüm sürecine girebilir. Kendi içindeki bilmçdışına girebilen insan, bilinçdışının içerikleriyle bilinci arasında bağ kurabilir. Böylece her birey kendi içerisinde taşıdığı mağaraya girmiş olur. Jung'a göre, âyette (18/17) tasvir edilen mağara, Ashâb-ı Kehfin bir kereliğine girmiş olduğu bir mağara olmayıp herkesin girebileceği bir yerdir. Her insanın içinde bilinç ötesi süreçlere ilişkin bir alan vardır. İnsan yeter ki, oraya girmek istesin ve girmeyi bilsin. Jung, bu suretle, Kur'an'ın gaip diye nitelediği metafizik alana ilişkin oluş ve süreçlerin insanın benliğinin derinliklerinde yer bulduğunu ileri sürmüştür.
Reklam
Jung Kehf suresi ile ilgili der ki;
"Efsanenin çok eski, İslâmiyet'in peygamberinin ilkel bir zihin yapısına sahip olması nedeniyle, kıssada meydana gelen olaylarla ilgili süreç bilinç alanının dışında işlemiştir; bir dost /ya da iki dostun yaptıkları işlerle ilgili bir gizlem öyküsü halinde sunulmuştur. Bu yüzden birçok şey sadece ima edilmiş, mantıklı bir kurguya yer verilmemiştir. Fakat dönüşümün karanlık, anlaşılması güç arketipi öyle mükemmel bİr şekilde ifade edilmiştir ki, Arap'ın tutkulu dinsel Eros'u bütünüyle tatmin edilebilmiştir. Hızır'ın İslâm mistisizminde önemli bir rol oynamasının sebebi işte budur."
Jung, Kehf sûresi hakkındaki değerlendirmesini şu şekilde sonlandırır: Kehf sûresi görünüşte kopuk kopuk, birbirinden bağımsız, simgeci bir yapıya sahiptir. Fakat günümüzde psikoloji bilgisinin artmasıyla, bu sûrede bireyleşme süreci olarak nitelenen ruhsal dönüşümün veya yeniden canlanmanın mükemmel bir tasviri yapılmıştır.
Jung, burada Kitab-ı Mukaddes'ten Ye'cuc ve Me'cüc'le ilgili bir bölüm aktarma ihtiyacı hissetmiştir. Luther çevirisinden aktarılan bu bölüm şu şekildedir: "Ve bin yıl tamam olunca, şeytan zindanından çözülecektir. Yerin dört bir yanında olan milletleri, Ye'cuc ve Me'cüc'ü saptırmak ve onları cenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır. Onların sayısı denizin kumu gibidir. Ve yerin genişliği üzerine çıktılar ve mukaddeslerin ordusunu ve sevgili şehri kuşattılar."' Zülkameyn, iki dağ arasında yaşayan bir halk için yıkılması imkansız bir duvar inşa etmiştir. Jung'a göre, burası kim oldukları belli olmayan düşman sürüsü Ye'cuc ve Me'cüc'e karşı korunması gereken "orta yer"dir. Psikolojik açıdan bakıldığında, burası orta yerde kurulan ve Vahiyde "sevgili şehir" yani dünyanın merkezi Kudüs diye anılan Kendilik'tir. Kendilik, doğumdan itibaren hasetçi güçler tarafından tehdit edilen bir kahramandır; herkesin sahip olmak istediği, kıskançlık çatışmalarına sebep olan bin mücevherdir; kötü ve karanlık ilk güç tarafından parçalanan tanrıdır. Psikolojik anlamda bireyleşme, ortak katmanda boşluk korkusu yaratan ve ruhun ortak güçlerinin darbesi karşısında hemen mağlup olan doğaya ters bir olgudur. Yardımsever iki dostun gizlem efsanesi, arayışında mücevheri bulan kişiye korunma muştular.
Jung çok önemli bir tespitte bulunur. Hz. Musa ile Zülkarneyn'in yaşadığı tecrübelerin aym tecrübeler olduğunu söyler. Jung'un bu yaklaşımının, Kur'an'ın vermek istediği temel mesaj olduğunu görüyoruz. Jung'a göre, Zülkarneyn'in inşa ettiği duvar, daha önce Hızır'ın bir şehirde inşa etmiş olduğu duvann bir tekrarıdır. Hızır'ın rolünü bu kez Zülkarneyn üstlenmiştir. Aradaki fark, Zülkarneyn'in inşa etmiş olduğu duvarın, Ye'cuc ve Me'cüc'e karşı sağlam bir koruma olmasıdır.
Reklam
Şişme yoluyla kazamlan tanrısallık hissi ya da Süpermen olma eğilimi tam bir aldatmacadır. Bunlara karşı alçakgönüllü bir tavır koymak kesinlikle gereklidir. Kim bilir, şişme yüzünden zayıf bir zihne sahip kaç Cleopatra ve Napolyon'un akıl hastanesine düşmesine sebep olmuştur
Jung'a göre, Hz. Mûsâ, Kendilik ile ilgili sarsıcı bir tecrübe yaşamı ve bilinçdışı süreçlerini büyük ve kusursuz bir açıklıkla görmüştür. Bilinçdışı süreçleri gündeme getiren Kendilik (nefis) deneyimlerine büyük ölçüde dalmıştır
Zülkarneyn'i Büyük iskender olarak düşünen Jung, Hızır'ın dostluğunun niteliğinin, arkadaş karakterinin Zülkarneyn kıssasında anlatıldığını ileri sürmüştür. Bu yüzden kıssanın tamamını içeren âyetleri meal olarak aktarmıştır
Güneşin kara balçıklı bir gözede batması, insanın balçıktan ve çamurdan yarattığını belirten âyetlerle ilişkili olmalıdır. Bu âyetlerde insanın maddi bağlan çamur ve balçıkla, metafizik yönü de üflenen ilâhî ruhla izah edilmiştir. Sûfî yoruma göre, Güneşin doğduğu yer, insanın nefs-i natıkasıdır. Zülkameyn'in doğuya yolculuğu ruhlar âlemine ulaşmayı sembolize eder. Nitekim orada güneşi maddî bağlardan soyutlanmış bir toplum üzerine doğarken bulmuştur.
İnsandaki ölümsüzlük sezgisinin kaynağı, insandaki, garip bir zaman ve mekâna yayılma duygusudur. Gizlemlerdeki tanrılaştırma, bu ruhsal fenomenin bir yansımasıdır. Hızır, yaşayan ve dönüşüme uğrayan Kendilik'in bir görünüşüdür.
293 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.