Öne Çıkan Cennetin Ejderleri kitaplarını, öne çıkan Cennetin Ejderleri sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Cennetin Ejderleri yazarlarını, öne çıkan Cennetin Ejderleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Okumanın kendisi de hayret edilecek bir iştir: Ağaçtan yapılmış ince, düz bir şeye bakarsınız; bunu yaptığınız sırada, yazarın sesi kafanızın içinde konuşmaya başlar. (Merhaba.)
Bizler, yıllar boyunca acı, yaralanma ve vücudun bütünlüğüne karşı yapılan tecavüzleri kan kaybetmeyle bir arada düşündük; başka birisinin bir yerinin kanadığını gördüğümüzde bir acıma hisseder veya o kişi yerine acı duyarız. Onun acısını biliriz. Çok değişik insan toplumlarında tehlikeyi belirlemek için veya “dur” işaretlerinde kırmızı rengin kullanılmakta olmasının kuşkusuz nedeni budur.
Vakvaklayarak bir havuza inen ördeği ilk olarak gören Washoe «su kuşu» işaretini yaptı; bu söz, İngilizce ve diğer dillerde kullanılanın aynıdır, fakat Washoe onu o anda buldu. Elmadan başka yuvarlak meyva görmemiş olan, fakat ana renklerin işaretlerini bilen Lana, bir teknisyenin portakal yediğini fark edince «portakal rengi elma» işaretini verdi. Bir karpuzun tadına bakan Lucy onu, «şeker içecek» ya da «içecek meyva» olarak tarif etti ki, bu aslında İngilizce’deki «water melon» kelimesiyle aynıdır. Fakat, turpla ilk kez ağzı yanan Lucy, daha sonraları onları hep «ağlatan zararlı yiyecek» olarak tanımladı. Washoe’nun kupasına gizlice küçük bir oyuncak bebek konduğunda, onun karşılığı «içkimde bebek» oldu.
«Uzun Çocukluk Dönemi» adlı son bölümde, diğer türler göz önüne alındığında, bizim yaşam süremize oranla çok uzun geçen bir süreyi tarif ederek, gelişmekte olan genç insanların yetişkinlere olan bağımlılıklarını ve olağanüstü esnekliklerini belirtip, onların çevre ve kültürlerinden yararlanarak öğrenme yeteneğini gözler önüne serer. Yeryüzündeki organizmalar kendilerindeki bütün bilgileri, yaşamları boyunca genetik yolların dışında kazandıklarından daha çok, kendi sinir sistemlerine daha önceden “yerleştirilmiş” genetik öğretilere borçludurlar. İnsanlar ve aslında bütün memeliler içinse durum değişiktir. Bizlere aktarılmış olan genetik miras, davranışlarımızı hâlâ dikkati çekecek kadar kontrol altında tutmaktaysa da, kısa zaman süreleri içinde yeni davranış ve kültür patikalarını aydınlatmakta beynimiz aracılığıyla çok zengin fırsatlardan yararlanmışızdır. Doğayla aramızda bir tür pazarlık vardır: Çocuklarımızı yetiştirmek her ne kadar güç olacaksa da, onların yeni şeyleri öğrenme kapasiteleri insan soyunun devamlılık şansını büyük ölçüde arttıracaktır. Ayrıca, insanoğlu varoluş süresinin en son dönemindeki, o yüzdelerle ölçülebilecek ufacık zaman çerçevesinde yalnızca genlerin dışında değil, aynı zamanda bedensel bilgilerin de dışında yer alan şeyler icat etmiştir: Vücutlarımızın dışında bilgilerin depolanması demek olan yazı, bunların en belirgin örneğidir.
“Nesneleri yabancı ya da rastgele konmuş yasalardan kurtarabilirsiniz, fakat kendi doğasındaki yasalardan hayır... Üçgenlere, üç kenarlı hapishanelerini yıkmaları konusunda cesaret vermeyin, buna girişmeyin... Bir üçgen kenarlarından kurtulacak olursa, yaşamı acıklı bir şekilde sona erer.”
Bazı kanıtların ortaya koyduğu gibi, solakların okuma, yazma, konuşma ve aritmetik gibi sol yarıküre işlevlerinde sorunlarla karşılaşmaları daha büyük bir olasılıktır; öte yandan hayal gücü, örnek tanıma ve genel yaratıcılık gibi sağ yarıkürenin alanına giren işlere bunlar daha yatkındır. Bazı veriler, insanların genetik yönünden sağ-elliliğe eğilimli olduklarını göstermektedir. Örneğin, rahimde geçen dönemin 3. ve 4. üncü ayındaki ceninin sağ elindeki parmak izi sayısı, sola göre daha fazladır ve bu fazlalık, rahim içinde olduğu kadar doğum sonrasında da devam eder.
Şempanzeler büyük beyinlere sahiptirler; neokorteksleri de iyi gelişmiştir. Onlar ayrıca, uzun çocukluk ve esneklik dönemleri geçirmiştir. Acaba şempanzeler soyut ve karmaşık olarak düşünebilirler mi? Eğer zeki iseler, neden konuşmuyorlar?
Sınırsız güce sahip bir varlık için garip karşılanacak bir savunma durumunda bulunan Tanrı, insanların gökyüzüne ulaşacak bir kule yapma düşüncelerinden dolayı tasalıdır. (Onun bu tavrı, Adem’in elmayı yemesinden dolayı duyduğu tasaya benzemektedir.) Hiç olmazsa mecazî anlamda, insanlığın göğe ulaşmasına engel olmak için Tanrı, örneğin Sodom’un ortadan silinmesi gibi, kuleyi yıkmaz. Bunun yerine şunu der, “Bak, onların hepsi bir ve hepsinin de tek bir dili var; bu, onların yapacağı şeyin yalnızca başlangıcı; ve yapmaya niyetlendikleri hiçbir şey şimdi onlar için imkânsız olmayacak.
Gel, aşağıya gidelim, onların dillerini karıştıralım ki, birbirlerinin dediklerini anlamasınlar” (Genesis:11:6-7).
İnsan bu tür duyguların nereye kadar uzanabileceğini merak ediyor; atlar da ara sıra vatanseverlik coşkusuna kapılırlar mı? Köpekler insanlara karşı dinsel hazza yakın bir şey hissederler mi? Hayvanların duydukları ve bizlere aktaramadıkları başka ne gibi güçlü ve yüce duygular vardır?
Jacob Bronowski, her çağda ortaya çıkan ve insan bilimini, yani sanat, diğer bilimler, felsefe ve psikolojiyi ilginç ve uygulanabilir gören kadınlı erkekli küçük bir grubun bireylerindendi. O tek bir öğrenim alanıyla sınırlı değildi, insan öğreniminin tüm alanları içinde gezinirdi. ‘İnsanın Yükselişi’* adlı, televizyon dizisi olan kitabı, üstün bir öğretme aracı ve dikkat çekici bir anıttır; bunlar bir anlamda, insanlığın ve insan beyninin birlikte olan gelişiminin öyküleridir.
O gruba üye oldum:) ve sıradaki kitabım belli oldu:)*kitapta İnsanlığın Yücelişi şeklinde çevirilmiş.
Yeni doğmuş bir şempanze, içinde yeni doğmuş bir bebeğin bulunduğu bir eve alındı ve bunlar bir arada büyütüldü; ikiz bebek yatakları, ikiz arabalar, ikiz sandalyeler, ikiz oturaklar, önlükler, pudra kutuları.
Üç yılın sonunda genç şempanze el çabukluğu, koşma, atlama, tırmanma ve diğer motorsal hünerlerde kuşkusuz bebeği çok geride bırakmıştı. Ama bebek yarım yamalak konuşmaya başladığı halde, şempanze ancak büyük bir zorlukla, “Anne”, “Baba” ve “Kupa” diyebiliyordu. Bundan, şempanzelerin dil, akıl yürütme ve diğer zihin işlevleri konusunda çok az yetenekleri olduğu sonucuna varıldı: “Hayvanlar soyut düşünmezler.”
Bu çalışmada varılmış olan başlıca sonuç, yani insanın daha alt düzeyde örgütlenmiş bir türden gelmekte oluşu, yazık ki pek çoklarınca hoşnutsuzlukla karşılanacak.
Lenin’in partisi Rus sosyalizmi içinde küçük ve kopuk bir grup iken, o bunun adına Rusça’da çoğunluk partisi anlamına gelen “Bolşevik” Parti, dedi. Karşı taraf ise, adeta yardım eder şekilde ve ürkütücü bir budalalıkla “Menşevik” yani azınlık partisi adını alınca, on beş yıl içinde kaybolup gitti.