Afrikalı çocuklar. Zenci çocuklar. Çikolatalar. İdmansız futbolcular. Çok yorgunlar.
Afrikalı çocuklar için sofra kuruyoruz. Çorbalarına şeker atarak başlıyorlar yemeğe. Yabancılar çorbalarımıza, sofralarımıza. Derin bir hüznü tatbik ediyorlar yanımızda.
Mesela Sierra Leoneli olsunlar. Anneleri bir salgında ölmüş olsun. Babaları iç savaşta veya. Ülkeleri kalmasın. Eşleri ülkelerinde kalsın. Çocuklarından haber alınamasın. Ölümden kaçşsınlar. Başlarını hep yere eğerek dolaşsınlar. Çöplerde yiyecek bir şeyler arasınlar. Kâğıt toplasınlar. Şaka gibi ücretlere çalıştırılsınlar. Pis bir şaka gibi...
Afrikalı çocuklar. Kavruk hayatlar. Nüfus cüzdanları yok. Dönüş tarihleri belirsiz. Ellerinde avuçlarında sadece hayaller. Afrikalı çocuklar mütemadiyen hayal eder, niyetlenirler.
Afrikalı çocuklar. Gurbetlerden gurbet beğenmişler. Ne ki üzerlerine olmuyor kader elbiseleri. Çok bol. Bolluk için deler! Keder deler geçer.
Hapishaneler insanları “tamir” etmek değil sadece tahrip etmek ve ardından da imha etme amacı üzerine kurulu yerlerdir.
İnsanı beton duvarlar arasına hapsedip toplumdan tecrit ederek topluma kazandırmak mümkün olabilir mi? Mahkûmun “aşağıda” toplumun ise kazandırılacak, “yukarıda” bir seviyede olduğunu peşinen kabul etsek bile...
Özne olan kişiyi nesneleştirerek, kişiliksizleştirip hiçleştirerek nereye varılabılır? Varılacak o yerde bizi neler bekliyor olabilir?