Gördüğüm her çocukta (...)çocukluğumu yeniden bulmaya, çocuk olarak kendimi sevmeye çalışıyorum.(...)
O çocuk güldüğünde sanki kendi gözlerimin önünde ekmek kırıntıları gibi dökülmüştüm.
Kimi zaman yağmur yağıyordu, damdaki çinkolara vuran yağmur damlalarının gürültüsünü duyuyordum; bu sırada o üzüntülü rahatlığımın , o üzgün hazzımın verdiği acı bir kat daha artıyordu.
O, yaşamının sonuna kadar dört beyaz duvar arasında kalacak ve sıkıntıdan patlamamak için hiçbir zaman gerçekleşmemiş, gerçekleşme umudu da olmayan hayali yaşamlar oluşturma sırası ona gelecek; bu, umudun ölümü demek olacak.