Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çocukta Dil ve Düşünme

Jean Piaget

Çocukta Dil ve Düşünme Gönderileri

Çocukta Dil ve Düşünme kitaplarını, Çocukta Dil ve Düşünme sözleri ve alıntılarını, Çocukta Dil ve Düşünme yazarlarını, Çocukta Dil ve Düşünme yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
4.5 Sonuç Larsson sanatçı hayal gücünün (ki otizim biçimlerinden biridir) her şeyden önce nesnelerin biraz zeka olayı gibi çözümleyici olarak değil senkretik olarak yani bütün algılarıyla görmekten ibaret olduğunu ileri sürmüştür. Sanat eşyanın gestaltqualitaten’lerini belirginleştirir ve sanatçının ortaya koyduğu çaba bu ilkel ve bütünsel algıyı yeniden canlandırma yöneliktir.
4.4 Kavrayış senkretizmi Kavrayış Senkretizmi demek bütünü kavramanın, ayrıntıları çözümlemeden önce gelmesi ve ayrıntıları kavramanın ise haklı veya haksız bütün şemasına uyarak yapılması demektir. Yepyeni, ilk defa işitilmiş sözcükler bile hiçbir çözümleme çabası uyandırmazlar. Bu durumda algı veya kavrayış uyumdan ve sonuçta çözümlemeden yoksun oldukları için senkretiktirler. Bu alış (algı veya kavrayış) senkretizmi ile akıl yürütme senkretizmi arasında ancak bir adımlık mesafe, basit bir bilinçlenme niteliği bulunur. Edilgen bir biçimde şu cümlenin bu cümleyle aynı anlamda olduğunu (uyum duygusu) veya örneğin ayın düşmemesi niteliğine onun çok yüksekte olması ile birlikte olduğunu kaydedecek yerde çocuk kendi kendine bunun neden böyle olduğunu sorabilir veya bu biçimde kendisine bir soru yönetilebilir. O zaman çocuk her an duyduğu bu uyum duygusunu sadece dışa vurmakla yetinen bir takım işlemler yaratır veya çeşitli aklamalar keşfeder. çocuk niçinlerinin mantıksızlığı veya ilkellerde görülen niçinlerin rastlantı kavramından yoksun oluşu da kavrayış ve algı senkretizminden ileri gelir. doğal olarak bu senkretizm de egosantrizmin doğurduğu uyumsuzluğa indirgenebilir.
Reklam
4.3 Her ne pahasına olursa olsun aklama ihtiyacı Çocuk zihniyetinde raslantı düşüncesi yoktur. bu inanış “her olay, o olayı kuşatan şeylerle aklanabilir” veya “her şey bir şeye bağlıdır, hiçbir şey eğreti değildir.” biçiminde formüle edilebilir. O çocuğa bir akıl yürütme sorusu sorulunca çocuk susacağı yerde hep her ne pahasına olursa olsun bir cevap yaratır ve bu cevap da en homojen olmayan şeyleri birbirine bağlama ihtiyacının apaçık bir kanıtıdır. Çocuğun gözünde cevapsız kalması gereken hiçbir niçin olamaz, çocuk sürekli sorularınızdan kaçınmak için bilmiyorum diyebilir fakat ancak çok sonraları (11-12 yaşına doğru) binemez demesini becerir. Bu durum mistik sembolcülerdeki söz bolluğunu veya yorum sayıklamalarını hatırlatıyor. Bütün bu olgular çocuğun subjektif aklamalarla kendini tatmin etmekteki kolaylığını gösterir. Senkretik zihniyette rastlantı kavramının bulunmaması ve sonuçta her şeyin neden ve hikmetinin aranılması çok doğaldır. Öte yandan senkretizm, çocuk egosantrizminin bir ürünüdür çünkü çocuğu çözümlemedan kaçınmaya ve bireysel subjektif bütün şemaları ile yetinmeye ve tatmin olmaya yönelten egosantrik düşünme alışkanlıklarıdır.
Sayfa 157Kitabı okudu
4.2 Ayrı ayrı anlaşılmış iki önerme içinde eridikleri bir bütün şeması sayesinde bir diğerini kapsıyor ise akıl yürütme senkretizmi; bu önermelerin bizzat ögeleri, bütün şemasına göre aslından uzaklaştırılmış olursa kavrayış senkretizmi var demektir.
4.1 SÖZEL SENKRETİZM Daha önce Renan bu senkretik terimini başlangıçta zihnin içinde her şeyin ayırt edilmeksizin birbiri üstüne yığıldığı, toptan ve kavrayışlı olmakla birlikte karanlık ve doğru olmayan işleyiş biçimini tanımlamak için kullanmıştır. Claparede’in senkretik algı adını verdiği şeyse çocukların yaklaşık dört yaşlarında harf ve nota bilgisi olmaksızın bir müzik defterindeki müzikleri şema bakışıyla ayırt edebilmesi olgusuyla açıklanabilir. Yani senkretik algı içinde çözümlemenin girmediği algı demektir. …… Bu durumda düşüncenin senkretizmi kavramının, algı ve araçsız benzeşim senkretizmi kavramına oranla daha tümel olduğunu ve bunları özel birer durum olarak içerdiğini savunabiliriz.
Zaten tam bir teknikten söz etmeye de hakkımız yoktur bütün deneylerimiz bakalım ne çıkacak türünden deneylerdir. Doğal olarak çıkardığımız sonuçlar ise ancak diğer yöntemlerle kontrol edilmesi gereken bazı görüşlerdan ibarettir.
Reklam
3.7 SONUÇ: Çocukların birbirlerini anlattıkları öykü veya yaptıkları açıklamalarda aşama sorunu ve objektiflik çabası Egosantrik bir biçimde düşündüğümüz zaman kendimizi hülyaya kaptırırız toplumsal bir biçimde düşündüğümüz zaman ise daha iyi bir şekilde gerçekliğe uyarız.
3.SÖZÜN KAVRANMASI 3.6 KAVRAYIŞ ETKENLERİ Bu kavrayamamakta suç yalnız açıklayıcıya mı aittir yoksa tekrarcı da kendi anlama biçiminde incelenmeye değer bazı özellikler gösterir mi şimdi bunu araştırmanın sırası.
3.5 Açıklayıcının anlatışında düzenlilik ve neden kavramları Öncelikle açıklayıcının ifadesinde görülen düzensizlik şu biçimde ortaya çıkar. Çocuk olayların nasıl bir düzen içinde birbirini izlediğini veya bir mekanizmadeki parçaların birbiri üzerine ne biçimde etkide bulunduğunu bildiği halde ifadesinde bu düzene hiçbir ilgi ve önem vermez. Bu olayda açıklayıcının (1. çocuk) tekrarcı (2. çocuk) için değil yine kendisi için söylemekte olduğuna veya diğer bir biçimde düşüncesini yaşlarını anlatmak toplumsal bir biçimde konuşmak alışkanlığında bulunmadığına bağlanabilir. (( bu düzene koyma yetisi 6-7 yaşlarında oluşmaya başlar)) Aralarında ne nedensel ne zamansal ne de mantıksal bağlılıklar bulunmadıkça bu gibi anlatımlar sadece birbirine bitiştirilmiş olarak kalır.
3.4 Deneyin Yorumlanması Çocukların birbirlerini iyi anlayamaması birbirlerini anladıklarını sanmalarından ileri gelmektedir. Açıklayıcı (1. çocuk) sözüne başlarken tekrarcının(2. çocuk) her şeyi kavradığını bilinmesi gereken her şeyi önceden bildiğine karar vererek öyküde (mit) veya mekanik açıklamalarda (musluğun çalışma prensibi) yer alan en ince anlaşılması en güç noktaları bile yarım yamalak söyler ve geçer . O çocuklar hep yalnız kendilerinden daha fazla ve daha iyi bilmekle yetinmeyerek aynı zamanda kendilerini anlamak konusunda da ellerinden gelen her şeyi yapan ve hatta istediklerini ve düşündüklerini bir anda tahmin eden yetişkinlerle kuşatılmışlardır demek çocuklardan çalışsınlar veya çalışmasınlar bir istek göstersinler veya bir şey gizlesinler hep büyüklerin kendi düşüncelerini yüzlerinden okuduklarına ilişkin bir kanaat vardır Erken bunama ve diğer patolojik biçimlerinin psikolojisinde de bu olaya rastlamaktayız çocukların açıkça isteklerini anlatma, hatta hiç konuşma zahmetine katlanmamaları bu tutumdan doğmaktadır çünkü onlarda dinleyicilerin her şeyi kendileri kadar hatta kendilerinden daha fazla bildikleri ve söz konusu olan her şeyi hemen anlayıverdikleri kanaati vardır bu zihniyet egosantrik zihniyete zit değildir her ikisinin de kaynağı çocuğun kendini dünyanın merkezi saymasıdır.
Reklam
6-7yaşlarındaki çocuklar söyledikleri sözlerin büyük bir bölümü bakımından muhatabına dinletmek konusunda hiçbir çabada bulunmaksızın sırf kendisi için konuşur. Yani dilinin bir kısmı egosantrik kalmıştır. Oysa dil toplumsallaşmış olsa aralarında konuştukları zaman gerçek tartışma veya soyut düşünce üzerinde işbirliği için kullanılırdı. Gözlemler gösteriyor ki bu yaşlardaki çocuk kendiliğinden yaşıtlarına ne açıklamada bulunur, ne de kanıt gösterir böyle düşünse bile dilinin henüz egosantrizmle yoğrulmuş olması yüzünden anlatamaz.
3. Bölüm 3.2 Malzemenin ayıklanması/ sınıflandırılması Gerçekten açıklayıcıya herhangi bir şey açıklandığı zaman üç durum söz konusudur. Ya hiç anlamaz ve sonuçta tekrarlayamaz ya anlar da tekrarlamayı beceremez (ifade araçlarının bulunmayışı veya bazı şeylerin muhatap tarafından zaten bilindiğine anlaşıldığına inanıp tekrarlamanın boşuna olduğunu sanmak gibi) veya istemez ya da doğru olarak anlar veya tekrarlar.
3. BÖLÜM 3.2 Malzemenin ayıklanması Bütünüyle kavrayışa gelince, bunda da, bir yönden kapalı “Implicit” (yani çocuğun ifadeye güç yetiremediği halde anladığı şey) kavrayışıyla apaçık “explicit” kavrayışı (çocuğun kendiliğinden tekrarladığı şey), öte yandan da açıklayıcının yetişkine göre ve tekrarcının açıklayıcı oranla kavrayışını ayırt ediyoruz. Bu ayırt etmeler bize dört çeşit kavrayış örneklerini saptamaya götürmektedir. A: açıklayıcının anladığını oranla tekrarcının anladığı B: açıklayıcının ifade ettiğini oranla tekrarcının anladığı C: yetişkinin ifade ettiğini oranla açıklayıcının anladığı D: açıklayıcının anladığını oranla ifade ettiği
Düzenli düşünme ve Bleuler'in "au-tistique" düşünme dediği idaresiz düşünme. Düzenli düşünme bilinçlidir, yani düşünenin kafasında var olan amaçları izler. Aynı zamanda gerçekliğe uyduğu ve gerçeklik üzerinde etkili olmaya çalıştığı için de zeka ile yüklüdür. Yine gerçeğe eriştiği kadar (ampirik veya mantıksal gerçek) hataya da düşebilir, söz aracılığıyla bildirilmesi mümkündür. "Autistique" düşünme, bilinçaltyladır. Yani izlediği amaçlarla koyduğu sorunlar bilinçte mevcut değildir. Dışsal gerçekliğe uymaz. Fakat kendine bir hayal gücü veya rüya gerçekliği yaratır. Gerçekler kurmaya ve saptamaya eğilim göstermez, isteklerin doyumuna yönelir. Tamamen bireysel nitelikte kalmıştır ve dil aracılığıyla bildirilemez. İmajlarla hareket eder ve dışa vurabilmek için dolambaçlı yollara başvurur, yani kendisini yönlendirip yöneten duygulari, semboller veya mitolojik gelt (Mythe) aracılığıyla tanıtır.
Egosantrik mantik, tümdengelime dayalı olmaktan çok sezgisel ve "syncrétiques "dir, yani akıl yürütmeleri belirtili (explicité) değildir. Çıkarım, aradaki basamaklari atlayarak bir hamlede öncülden sonuca erişir.
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.