Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nörobilim ve Felsefe

Cogito - Sayı 75

Cogito Dergisi

Cogito - Sayı 75 Gönderileri

Cogito - Sayı 75 kitaplarını, Cogito - Sayı 75 sözleri ve alıntılarını, Cogito - Sayı 75 yazarlarını, Cogito - Sayı 75 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kişisel deneyim ve geçen her an bilinçli ya da bilinçdışı tarzda zihinde organize olarak afekt kalıntılarından bilgiye kadar dönüşür. Yani her duygu güdük bir fikir taşır; açılmayı bekleyen. Bunlar anın yorumlanışına katkıda bulunur; bu predeterminist bir etkidir. Anımsama anda gerçekleşir ve bu şekilde geçmiş bir yaşantı yeniden ama bu kez biraz farklı olarak yani dönüştürülmüş olarak yaşanır ve bu olası bir durumdur. Anımsadıkça anılar yeniden değişir. An, geçmişi değiştirir ve geçmiş yeniden organize olur. İnsan geleceği tasarlar. Artık bilinçaltı vardır. Bu bilinçaltı edilgin olarak tüm anıların rezervuarıdır ama dinamik olarak bastıran ve bozandır. Uzun süreli bellek, bir çeşit bilinçdışı ya da bilinçaltıdır. Anımsanacaklar burada olup yakın ya da uzak geçmiş olarak organize olur.
Çünkü asıl olan, eylemdir. Dünya böyle değişir ve gereksinimler böyle karşılanır. Karar verme çoğu kez irade ve isteğe karşı doğru olanı yapma gibi tuhaf anlamlar içerir. Halbuki insan ne yapıyorsa ya da yapmışsa karar odur. Verilip uygulanmayan ya da uygulanamayan bir şey karar olarak zihinsel açıdan da olgunlaşmış değildir.
Reklam
Anne yavrusuna erişkin olmaya aday biri gibi davranır; aynı zamanda varlığı sosyal psikolojik olarak belirlenen biridir. Anne, bakıma gereksinimi olan, içgüdüsel olarak sevgi ve empati duyduğu çocuğuyla ilgilenir, konuşur ve oynar. Burada evrensel tipolojileri olan bir anneden ziyade tarihin belli bir döneminde belli bir toplumda sosyal psikolojik kategoriler tarafından zihni belirlenen bir anne söz konusudur. Dil öğrenme ile belirginleşip tüm ergenlik boyunca devam eden, doğal fenotipin sosyal bir fenotipe döndüğü bir süreçte gereksinimi karşılayan kişi ve nesneler belirli bir tarih dönemindeki üretim biçimi tarafından belirlenmiş öğelerdir ve bunun niteliğini taşırlar. Bu nesneler ve kişiler (anne, baba vb.), doğal değildir. Toplumsal birer varlıktırlar. Dolayısıyla, mitolojik öyküyü anlamlı kılan, bu öyküyü üretenlerin (örneğin Homeros) insan toplumunun binlerce yıldır değişmez özelliklerini (ki bu özellikleri inceleyenler insanın biyolojik bir varlık olduğunu hiç göz ardı etmemiştir) öyküye yansıtmış olmalarıdır. Bunlar yeniden belli bir toplumsal sisteme özgü ilişkilerde keşfedilir.
İnsanı diğer tüm canlılardan ayırt eden tek bir özellik yoktur. En önemlisi gerçeklikle olan ilişkisidir. Bu ilişkinin özelliği insanın kendini geri kalan doğadan tümüyle ayırması, doğayla olan antagonizması ve bireyselliğine giden yolu açmasıdır. Bu kaçınılmaz olarak bugün yaşadığı bütün çelişkilere de zemin hazırlar. İnsanın insan oluşu toplumsal bir sürecin sonucudur.
Çünkü eylemle olanaklı olan çözümler kendini bir şekilde belli eder. Fark etmenin gerçek gücü eylemle olanaklıdır. Bu nedenle salt bilinçdışında kalan bir sorunun eylemle çözülmeden ortadan kalkması düşük olasılıktır. Fark etmenin terapi oluşturan etkisi ise daha çok günah çıkarma ya da kabullenme gibi bir şey olabilir.
Prefrontal lob, yukarıdan aşağıya inen yollardaki deneyim bazlı olan etkilere içsel olarak (bir anlamda İd’den gelen) üretilmiş öncelikler, nitelikler ve anlamlar yüklenmesinde işlev görür. Uyaran bağımlı az çok belirli yanıtlardan ziyade esnek ve yeni yorumlar tercih edilir. Prefrontal korteks somut deneyimin de üstüne çıkan içsel olarak üretilmiş öncelikleri devreye sokar. Yani yoruma kişisel eğilim, arzular ve beklentiler girer. Hayal, deneyime dönüşür. Söze dökülmesine ve kültürle katışık olmasına bağlı olarak insana özgü deneyimin (kendi-öteki ayrımı, empati ve zihin kuramı, ahlaki düşünme biçimleri, otonomi/serbest irade gelişimi) biyolojik bazını sağlayan, bu prefrontal elemandır.
Reklam
Beynin belli bir anda birçok noktası, dış ortamdan gelen uyarıdan ya da zihin içinde oluşturulan uyarıdan anlamlı bir bütün (kişisel anlam) çıkarana kadar birbirileriyle etkin bir ilişki içinde olur. Aynı uyaran grubu daha rafine bir biçime ve zihnin geri kalanı ile daha bütünleşene kadar ileri geri gider gelir. Böylece erotojen zonlar, penis arzusu ve kastrasyon kompleksi, esas güçlerini çocuklukta yaşanmış somut olaylar olmalarından değil, daha sonraki her yaşantının zorunlu olarak referans verdiği (bilincin sürekliliği) ve bu olguların afektif özünün (ilk korku! ilk haz!) sonraki daha somut yaşantılar içinde yeniden ama değişmiş olarak tekrarlanmasından alır.
Benzer bir diğer görüşe göre bilinçlilik, özel bir grup hücrenin eşsiz moleküler, farmakolojik, biyofizik ve anatomik özelliklerinin bir kombinasyonu ve hiyerarşik organize bir yapılanma içinde artmış senkronize etkinliğidir.Cotterill’e göre, bilinçlilik, organizmanın kendi çevresi içinde kendi bedensel hareketlerinin ve homeostatik işlevlerinin farkında olma yeteneğine dayanır. Bu nedenle kas hareketlerinden hızlı duyusal geri bildirim yapan kas iğciklerinin işlevleri kritik bir öneme sahiptir. Bir başka araştırmacı Zeki, bilinçliliği ağırlıklı olarak görsel verilerin algılanmasındaki ve değişik görsel alanlardaki farklı, incelikli zamansal asenkroni ile ilişkilendirmiştir. Weiskrantz da körgörüşü olan bireylerde yaptığı çalışmalara dayanarak bilinçli görsel-motor eyleme paralel giden yorumlayıcı bir yanın varlığını vurgulamıştır. Bu süreçte başka yollarla sağlanan farkındalık onaylanır. Burada söz konusu olan, algılananları anlamla donatmadır. Bu da, farkındalıkla kast edilen ve farkındalığı doğurandır. Shallice ise bilinçliliği farklı psikolojik alt sistemlerin (bellek, dil, yönetici işlevler vb.) arasındaki gevşek hiyerarşik ilişkilerin bir ürünü olarak açıklamıştır.
Aralık zamanlama araştırma alanına dair birçok insanın merak ettiği sorulardan bir tanesi de zaman algısını değiştiren faktörler ve bu etkilerin altında hangi mekanizmaların yattığıdır. Yapılan birçok çalışma, zaman algısının değişik manipülasyonlar sonucunda yavaşlatılıp hızlandırılabileceğini göstermektedir. Bu çalışmalar genel olarak dopamin olarak adlandırılan bir nörotransmitterin rolünü vurgulamaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalar, dopamin fonksiyonunu arttıran ilaçlar (örneğin amfetamin, metamfetamin, kokain) verildiğinde organizmaların geçen sabit bir süreyi normalden daha uzun olarak algıladığını, dopamin fonksiyonunu azaltan ilaçlar (örneğin haloperidol, raclopride) verildiğinde ise aynı süreyi normalden daha kısa olarak algıladığını göstermektedir. Bu bulgular dopamin fonksiyonundaki artış saat hızını arttırdığında ve azalış saat hızını azalttığında beklenmektedir. Dikkat çekici bir nokta ise bu saat-hız etkilerinin aynı ilaçlar kronik olarak verildiğinde ortadan kalkmasıdır. Bu etkinin kronik durumlarda kaybolması şaşırtıcı değildir. Çünkü yeni dopamin seviyesine bağlı olarak süreler tekrar öğrenildiğinde uzun süreli bellek içeriğinin yeni saat hızına kalibre olması beklenir. Bu kalibrasyona bağlı olarak bellek ve denemelerde kullanılan saat hızı aynı olacağından, ortalamada zaman algısında bir bozulma fark edilmeyecektir.
Bebekte utanç duygusu, diğerkâm davranışlar ve bilişsel düzeyde kendinin farkındalığı (kendini aynada tanımak gibi) ilk kez on sekizinci ay civarında görünür. Sosyal duygular çocukta ahlak ilkeleri içeren tepkiler oluşmasını sağlarken, çocuğun idealize ettiği benliğine ulaşamadığında utanç duymasına, ulaştığında ise gurur duymasına sebep olmaktadır. Böylece, utanç ve gurur, acı ve hazzın toplumsal yaşamda yeni ortaya çıkan referans noktaları olarak, karar verme mekanizmalarını dolayımlar.
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.