İhtiyar coşkusuz ölür, genç eğer ölürse coşkuyla olur. İtiraf edeyim, gençken ölmeyi çok isterdım Coşkuyla ölmek isterdim. Kendi gözümde kendim ancak böyle tam ve gerçek olabilirdim. Çok istedim, çok. Her yılı acaba bu yıl ölebilecek miyim diye umarak geçirdim. Bazı yolculuklarda, bazı hallerde öleceğim içime doğdu ama ölmedim. Bazı sabahlar yatağıma bakıp gece dönmeyeceğim diye içimden geçirdim ama dönüp gene o yatakta uykuya vardım.
Bazen kırlık bir yerde, bir ağacın altında omzumda telaşla yürüyen bir karınca, bir ağacın altına uzanmış halde sırtımda ve bacaklarımda giderek artan bir nem ile yaprakların arasından görünen gökyüzüne bakarak ve elimde bir şiir kitabı ile şiir okuyarak ölmek, göğe veda etmek isterdim. Bunu sık sık yaptım. Ağaçlardan üstüme serpilenler, ani çıtırtılar ve birden bağıran ve kanat çırpan kuş seslerinin arasında öylece kaybolmak istedim, yükseklerde ve kırlarda. Bazı dizelerde kalbim gümbür gümbür atar, derin ve sert bir sıkışma duyardım. Yazan bir parça ölmüş, okuyan ben kısmi ölü, ama bu hayat nasıl şeyse, böyle yarı canlılara talip, bizi sürükler yine bırakmazdı. Ne olurdu oysa şöyle kayıversem toprağa. Hayır. Hala da sağım ve ölme coşkumu yitirdim. Artık öldüğümde ya hastalıktan ya ihtiyarlıktan öleceğim. Bunu düşünmek beni için için eritiyor, ölümden artık utanıyorum Genç, hayattan utanandır, burada bu halde olmaktan utanan. İhtiyarsa yaşamış olduğu için artık ölümden utanan.
Biraz aşağı yukarı yürüdüm, camilere girip yazılarına kubbe, kuşak yazılarına baktım. Renkler ve şekiller bana yapan ve yazan ile beraber hayatın sadece bir iz oldugunu tekrardan söyledi. Olmuş bitmiş, gelmiş gitmiş, yapmış çekilmiş işte sana iz, iz iz. Bu koca heyulanın içinde işte bazı izler, bir ıstırap izini leke gibi bırakarak gitmiş, bir seziş ve duyuş iniltisini bırakıp gitmiş, hepsi şimdi şurada, burada, kayıpta, silinmede ya da taş gibi durmada, hepsi bu durgunlukta ve ağustos sıcağında şimdi ince mahrekleriyle sürebildiğim izler.
İlim irfan kimi bulmuş ki Sadullah Efendi'yi bulacak?
Peygamberimiz "İlim Çin'de olsa gidin alın," buyurmuş. Bu şu demek; siz ne Çin'e gidebilir ne alabilirsiniz, bulduğunuzu bile yiyemez, yediğinizin de ne olduğunu bilemezsiniz, oturun oturduğunuz yerde, ilim Çin'den uzak, Çin ilimden derin, ilim kiminin en kuytusunda, kiminin iki kaşının ortasında.