İçinde tortulanarak biriken pazar kalabalığı biçiminde o karmaşık, dolaşık sıkıntının, yüzüne çizdiği sinirli gölgeleri bakışlarının bulanıklığında anlıyor; ne yapması gerektiğini, birbirinin içine girerek yürüyen, düşüncesini karıştıran kadınlı erkekli, kızlı oğlanlı insanlar, hızla geçen, sağa sola sert dönemeçler yapan dolmuşlar, taksiler, otobüsler, at arabaları yüzünden kestiremiyordu. Sinemaların önünde birikmiş kalabalık, çember çeviren, köpek kovalayan çocuklar, örtülü, örtüsüz kadınlar, kasketli, fötrlü, başı açık erkekler— hepsi de, bir o yana, bir bu yana yürüyen seyyar satıcıyla ölümüne pazarlık yapan müşteriler, başına onbeş yirmi kişilik bir öbek insan toplamış üç kâğıtçılar, her ne alırsan bir liracılar, çevresine müşteri toplamak için kaldırıma bir yılan bırakmış jilet satıcıları, arabasına koyduğu leke tozunu “reklâm fiyatına” satmak için numara yapan gözbağcılar, alık alık bunları seyreden askerler, amaçlı-amaçsız dolaşan serseriler, özel bir biçimde köşelerde durmuş bekleyen karaborsacılar, simit satan çocuklar, fırsat kollayan yankesiciler, piyasa yapan çiftler, çağrılı fahişeler, misafirliğe giden aileler, çocukların fikrini çelen balon satıcıları, dikkatli, hüzünlü, güleç, yaslı, sevinçli, mutlu, amaçsız, içe kapanık, dışa dönük, endişeli, arayan, kararsız, söz vermiş ve bütün bu çeşitliliğine rağmen bir örnek yüzler, bir de bulutlarda aport bekleyen yağmurun bu vıcık vıcık insan yığını üstüne çökerttiği kasvet aptallaştırmıştı onu.