Dilenci, kaçan kralın kılığında kendini yakalayabilmek için kendi geçmişine doğru sürer atını. Hayat için yeterince uzun olan bu sürüş bir at yolculuğuna el vermeyecek kadar kısa olan hayata tekabül eder.
“Bütün bunlar,” der Denis de Rougemont, “tanrısız insanın sefil durumu değil, İsa’yı tanımadığı için tanımadığı bir Tanrı’da tutuklu kalmış insanın sefaletidir.”
Bizse — burada birçok insan adına konuşuyorum — ancak en yüksek makamın koyduğu yasaları hecelerken kendimizi tanıdık ve anladık ki bu yüksek makam olmasaydı ne okul bilgimiz ne de sağduyumuz bu büyük bütünün içinde yaptığımız küçücük işlere yeterdi.