Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Davetin Temel Özelliği

Seyyid Kutub

En Eski Davetin Temel Özelliği Gönderileri

En Eski Davetin Temel Özelliği kitaplarını, en eski Davetin Temel Özelliği sözleri ve alıntılarını, en eski Davetin Temel Özelliği yazarlarını, en eski Davetin Temel Özelliği yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanlık için hayat kanunlarını koyma görevi,eksikliğe mahkum olanlara verilemez.
Bu din, ciddiyetle çalışma dinidir. Hayata hükmetmek için gelmiştir. İnsanları, Allah'ın egemenliğini gasbetmiş kimselerden kurtarıp, sadece Allah'a kul etmek için gelmiştir. Her şeyin -başka birinin değil.Allah'ın şeriatine dönmesi, ancak böylece gerçekleşir. Evet bu şeriat, hayatın tümüne egemen olmak, insanın günlük ihtiyaç ve sorunlarını Allah'ın hükümleri ile gidermek, Allah'ın hükmünü her vakıaya hacmine, biçimine ve konumuna göre uygulamak için gelmiştir. Yoksa bu din, soyut bir biçim veya alamet türü bir ibadet olmak için gelmemiştir. Hayatın gerçeklerinden kopuk, teorik incelemelere kalmış bir şeriat olmak için de gelmemiştir, İslâm, ne sözde kalan bir kelime, ne de pratiksiz bir dua ve ibaredir...
Reklam
İnsanları kendisine esir eden, zaman zaman güç yetirilmez mali harcamalara sokan, yaşam ve vakitlerini tüketen, en son da ahlak ve hayatlarını bozan merasim ve giysiler; her şeye rağmen boyun eğilen birer gelenek haline gelmişlerdir. Sabah, öğlen sonrası ve akşam giysileri ayrı ayrıdır. Kısacık, daracık ve gülünç bir sürü giysi... Alçaltıcı incelik türünden çeşit çeşit süs, güzellik ve saç tarayış biçimleri... Kimdir bunları imal eden? Kimdir tüm bunların perde gerisindekiler?... Modaevleri, üretim şirketleri, sermaye kurumları ve banka sermayedarlarından başkası mı? Bu sanayi kollarına mal verip insanların emeğini sömüren faizcilerden başkası mı? Tüm insanlığı kendilerine kukla etmeyi planlayan yahudilerdir, her şeyi perde gerisinden yöneten...
Hakimiyetten ve hakimiyetin İslâm inancındaki yerinden hiç söz etmeyen bazı gayretkeş (sözde) Müslümanların, alamet türü bir ibadeti anlatırken, ahlâkî bir çöküşü kınarken veya aykırı bir yasayı eleştirirken görüyorsak, nedeni budur. Kıyıda köşede kalmış münkerleri reddeden bu kimseler, en büyük münker olan tevhid dışı hayatı; yani hakimiyyet hakkını tamamen Allah (Subhanehu ve Tealâ)'ya vermeyen bir düzeni red etmiyorlarsa bu yüzdendir. Oysa ki Allah (Subhanehu ve Tealâ), her tavsiyeden önce kendisine hiç bir şeyin ortak koşulmamasını insanlara emretmiştir. Çünkü temel ilke budur
Muslimlerin İslâm dışı her inanca karşı takınacağı ilk tavır; ilk andan itibaren red ve ayrılış olmalıdır. Hakimiyet hakkını Allah'a ait kılmayan kanun, sosyal düzen ve yönetimleri kabullenip İslâmla aralarında küçük-büyük bir benzerlik veya aykırılık aramadan önce ilk andan itibaren red ve uzaklaşma tavrını takınmak zorundadır. Bilinmelidir ki, beşerden kanun alıp ona itaat eden herkes, aynı zamanda ona tapınmış/ibadet etmiş demektir.
Allah (Subhanehu ve Tealâ) iffeti, saygınlığı ve fazileti emrediyor. Vatan veya üretim ilahları ise kadının açılıp saçılmasını, insanları eğlendirmesini -Budist Japonya'daki gibi otellerde konuksever bir geyşa olarak çalışmasını emrediyor. Bu durumda emirlerine uyulan ilah kim? Yüce Allah mı yoksa bu düzmece ilahlar mı? Yüce Allah, insanları birleştiren bağın "akide" olmasını emrediyor. "Millet" veya "vatan" ilahları ise, akidenin toplumsal bağ olmaktan çıkarılıp onun yerine yurttaşlığın veya milliyetçiliğin temel olmasını emrediyor. Evet emirlerine uyulan ilah kim? Yüce Allah mı? Yoksa düzmece ilahlar mı?
Reklam
Hakka karşı direnen tağut, bâtılından asla vazgeçmez. Alemlerin Rabbine yapılan daveti asla rahat bırakmaz. Çünkü o, kesinlikle biliyor ki bu davet, kendisine karşı açılan bir savaştır. Egemenliğine dayanak olan kanunları kökünden reddeden bir savaştır. Bu bakımdan bir tağutun, "La ilahe illallah" veya "Alemlerin Rabbi Allah'tır" ilanına müsaade etmesi mümkün değildir. Ama eğer bu kelimeler gerçek anlamını kaybedip muhtevasız ve mücerred birer kelime haline dönüşmüşse buna karışmaz. Çünkü bu kelime bu haliyle ona hiçbir sıkıntı vermez. Onu ilgilendirmez. Yok eğer bir grup insan bu kelimeleri gerçek anlamlarıyla yüklenmişse tağut o zaman duruma el atar. Çünkü Allah (Subhanehu ve teala)'nın şeriatinden kopuk bir hakimiyet sürdüren ve insanları Allah (Subhanehu ve Tealâ)'ya yönelmekten uzak tutarak kendi iktidarına kul yapan tağut, bu insan grubuna mümkün değil tahammül etmez.
Hiç kuşkusuz İslâm Tarihi, Müslümanlıkları söz veya isimde kalmış kimselerin tarihi değildir. Çünkü İslâm tarihi, insanların düşünce ve davranışlarında, hayat biçimleri ve toplumsal düzenlerinde yaşayan gerçek bir İslâmî uygulamanın tarihidir. İslâm, sabit bir merkezdir. İnsan hayatının değişmez bir çerçevede etrafinda döndüğü bir merkez. Eğer insanlar bu çerçeveden çıkarsa ve insanlar bu merkezden tamamen koparsa o zaman, onlar kim, İslâm kim?! İslâm dışı davranış ve eylemlerin İslâm'a mal edilmesi mümkün mü?! Bu davranışlarla İslâm'ı yorumlamaya kalkışmak mümkün mü?
Din adamlarının afeti, hiç kuşkusuz dinin bir çıkar ve kazanç aracı haline gelmesiyle gerçekleşir. İticiliği ve sıcaklığı üzerinde olan bir inanç olmaktan çıkınca baş gösterir. Dini bir kazanç aracı olarak gördükleri içindir ki, kalblerinde olmayanı dilleriyle söylerler. Hayır yapmayı emreder ama kendileri yapmazlar. İyiliğe davet eder ama kendilerini unuturlar. Böylece hak kelimeleri, asıl yerlerinden saptırırlar. Beşerin zevk ve arzularına uysun diye ayetleri yorumlarlar. Dış görünümüyle nasslara uygun, ama gerçekte dinin hakikatıyla çelişir fetva ve teviller çıkarırlar. Ve tüm bunları ellerinde mal veya iktidar bulunan kimselerin zevk ve amaçlarına gerekçe bulmak için yaparlar.
25 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.