Oysa kadın olmak; Rabbin yaradılış makamında iki değerli güzellikten biri değil miydi?
Erkeğinin yanında, arkasında, kalbinin kıyısında, ruhunun köşesinde, kısacası onun yarısında/yarasında göveren aşk değil miydi kadın?
Hangi kadın yoktur ki; kanatları kalbini saran erkeğinin kokusuna meftun olmasın. Hangi kadin yoktur ki; sesi sesine değdiğinde kirpiklerindeki dem düşmesin erkeğinin ruhuna. Ve hangi kadın yoktur ki; basını yasladığı yâr makamına gözü kapalı yağmasın...
Siz hiç, hîra dönüşü huzurunu tattınız mi? Bu duyguyu bir kutsal topraklarda bir de seccadenizde onunla birlikte döktüğünüz o ilk gözyaşlarında yaşarsınız..
Ey hıncını önce zayıf olanın yarasından alan İnsanoğlu! Hayatın üvey evladı vardır, ama O'nun üvey kulu yoktur yok...
Rabb kadını duygusallığın bahçesi diyerek onu inceliğin şahı yaptı. Erkeklerse o bahçeyi her türlü zararlı etkenden koruyan çitlerdi. Bahçe olmasa çitlerin bir anlamı olmazdı.
Düşünsenize, kitap okumanın şevki aşılmış, yayınevi seçme konumuna gelinmişti. Ben biliyorum ki mahkumların çoğu belki de okuma aşkını bu dört duvar arasında keşfetmişti.