Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Defterimde Kırk Suret

Beşir Ayvazoğlu

Defterimde Kırk Suret Gönderileri

Defterimde Kırk Suret kitaplarını, Defterimde Kırk Suret sözleri ve alıntılarını, Defterimde Kırk Suret yazarlarını, Defterimde Kırk Suret yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Fazla tutarlilik siradan aydınlara has bir meziyettir. Necip Fazıl,hiçbir zaman bu manada tutarlı olmadı. Büyük zekalar ancak büyük fikir sistemleri kurarak tutarlı olabilmişlerdir.
Sayfa 24 - KapıKitabı okuyor
Necip Fazıl gibiler hakkında yazılabilecek her cilt, onları ancak bir taraflarıyla yakalayabilir. Bütünüyle kavramak, ruh ve zeka portrelerini eksiksiz çizmek imkansızdır.
Sayfa 23 - KapıKitabı okuyor
Reklam
Necip Fazıl
Necip Fazıl,bütün dahiler gibi anlaşılması ve anlatılması son derece zor bir sanatkardır.
Sayfa 23 - KapıKitabı okuyor
İnsanoğlu
Eskiler insana "küçük alem" derlermiş. Ne kadar doğru. Her insan ayrı bir aleme açılan bir o kapıdan içeri girdikten sonra labirentlerinde kaybolmak işten bile değil.
Sayfa 20 - KapıKitabı okuyor
Sıkı bir Fenerbahçeli olan Mustafa Kutlu'da ortaokul sıralarında başlayan sinema ve futbol merakı hâlâ devam ediyor. Yeni Şafak'ta futbol yazıları çıkmaya başlayınca hayret edenler, onun mahalli ligde sağ haflığa kadar ulaşan eski bir futbolcu olduğunu bilmezler. Fenerbahçeliliğine gelince; ortaokul sıralarında, mahallenin bıçkınlarından "Yılmaz abi" bisikletine yalnız Fenerlileri bindirdiği için o yıllarda bütün mahalle çocuklarıyla birlikte Fenerli olmuştur. Fakat futbol onu kitaplardan koparmaz. Hatta lise yıllarında okumak tam bir tutku haline gelir, her gece bir kitap bitirilmektedir. Reşat Nuri'ler, Peyami Safa'lar ve başta Rus klasikleri olmak üzere bütün klasikler....
Mustafa Kutlu
Batıya gide gide sonunda doğuya çıkan ve Füsus'u on yıl elinden düşürmeyen Ayşe Şasa, 1990'ların başında da Waldo Sen neden Burada Değilsin'i okumuş ve bütün cesaretini toplayıp yazar İsmet Özel'i aramıştır. Çünkü o da eski bir Marksisttir ve kendisinin son derece dramatik bir biçimde yaşadığı dönüşümün bir başka çeşidini yaşamıştır. İsmet Özel'in gösterdiği samimi ilgi, Ayşe Şasa'nın hayatında yepyeni bir dönemin başlamasına yol açar.
Ayşe Şasa
Reklam
Çinuçen Bey, Bârihüdâ diyor, "Sanki çilesi bitmemiş gibi benimle evlenerek ikinci bir çileye başladı." Ancak Jamaikalı hanımefendi, eşinin titizliğinden, müşkülpesentliğinden, hatta pantolon ve gömleklerini kendisine ütületmemesinden hiç şikayetçi değil. Biliyor ki, "Hiç kimse Çinucen Bey'den daha iyi pantolon ve gömlek ütüleyemez."
Çinuçen Tanrıkorur
Baba Yahya Hikmet Bey-ki Sezai Karakoç'un babasının arkadaşıdır ve aynı tekkeye devam ederler- iki had arasında sıkışıp kalmıs Tanpınar tiplerine benzer, hem sıkı bir Atatürkçü, hem de hafız-ı Kur'an'dır. Birgün elinden tutup Kocamustafapaşa'ya götürdüğü küçük Hilmi'ye söylediği şu sözler, onun iç dünyasına dair önemli ipuçları taşımaktadır: "Sümbül Efendi Hazretleri'nin manevi huzurundayız, evlat. Allah muhabbetinin kokusunu duyuyor musun?" Hilmi Yavuz, "Birden çok tuhaf bir şey oldu" diyor, "birden her yeri yanık ve kesif bir sümbül kokusu kuşattı. Duyuyordum, işte avluyu Baki Efendi'nin deyişiyle gömgök tere batmış bir sümbül kokusu doldurmuştu".
Hilmi Yavuz
Türkiye'de ilk solcular, alafrangalaşmış Tanzimat aristokrasisinin çocuklarıdır; çünkü Avrupa'ya gidip yabancı diller öğrenen, dolayısıyla yeni fikirlerle ilk karşılaşan onlar oldu.
1968 yılında Türkiye'ye yaptıkları ziyaret sırasında Konya'ya giderken tanıştıkları Münevver Ayaşlı onlara Muzaffer Efendi'den söz eder. İki yıl sonra yine Münevver Hanım vasıtasıyla Karagümrük'e giden Tosun Bey'in hayatında artık yeni bir safha başlamıştır. Hilafet aldıktan sonra New York'ta kendi dergâhını kuran ve ressamlık dönemiyle ilgili bütün dökümanları, slaytları (ve sanatkârlık enaniyetini) ünlü koleksiyoncu Yahşi Baraz'a teslim ederek sanat hayatını noktalayan Tosun Bey, New York'a kırk beş dakika mesafedeki Chestnut Ridge kasabasında, yeşillikler içindeki dergâhında, çoğu ihtida etmiş Amerikalı entellektüeller olan dervişleriyle özlediği huzuru yaşıyor ve misyonu icra ediyor. O artık Shaykh Tosun Bayrak al-Jerrahi al-Halveti. Bir eli Şili ve Arjantin'de, bir eli Bosna'da.. Gönlü ve dergâhı ise herkese açık.
Reklam
Tosun Baba, neredeyse yarım asırdır Amerika'da yaşıyor. Fakat onu yazları iki ay boyunca Kanlıca sırtlarındaki kahverengi boyalı ahşap evinde ziyaret etmek mümkün. Hayat'ta oturup Mihrâbâd ormanının yeşillikleri arasından Boğaz'ı seyrederek ve Cemile Hanım'ın güzel çaylarını yudumlaya yudumlaya sanata, estetiğe ve tasavvufa dair derin bir sohbete dalmanın güzelliğini okuyucularımın muhayyilesine tevdi ediyorum. Çünkü Tosun Baba sadece eski bir anarşist ressam ve post sahibi bir sufi değil, aynı zamanda Amerikan üniversitelerinde sanat tarihi ve İslam sanatı okutmuş bir hoca. Ama sizinle son derece mütevazı bir derviş edasıyla konuşuyor ve "Aman, diyor, yazdıklarınızda gurur ve enâniyet zehabı uyandıracak bir üslup bulunmasın!" Ve hiç ben demiyor, biz yahut geleneğe uyarak fakir diyor, yaptık, gittik, ettik.. diyor. Hele mangırdan söz etmek zorunda kalınca ses tonunda beliren istihfaf çok şaşırtıcı. Evet evet, Tosun Baba halis bir Osmanlı.. ve bir uçbeyi.
Sayfa 79 - Tosun Bayrak
Bu hocanın kim olduğunu bilen bana kitap hediye ediyor, bol şanslar.
Hocanın bu muhteşem vizyonunda insanlığın mimarlık macerasından süzülüp gelmiş engin bir tecrübenin ve bütün bir felsefenin, daha da önemlisi bugün Türkiye'de ve dünyada şehir diye inşa edilen cehennemlere ve insanı hiçe sayan lenduha mimariye ne kadar şiddetli bir reddiyenin yattığını, onun lugatini ezbere bilmeyenlere anlatmak çok zordur.
Yakupoğlu'nun yağlıboyalarında gülümseyen Kütahya'da tek bir motorlu vasıta bile yok, beton yok, gürültü yok! Sanatın dünyasında zamanın pençesinden kurtarılmış bir âsûde şehir; zarif ahşap evler, ağaçlar, çiçekler, dağlar, çağıl çağıl akan sular, hele sular, hele sular! Nazlı nazlı akan dereleri, gürül gürül çeşmeleri, küçük çağlayanların coşkun dökülüşünü ve köpürmüş yeşillikleri (yeşilin her tonunu) büyük bir ustalıkla tuvaline aktaran Yakupoğlu, hemen hiç birini elden çıkarmadığı, çalışma odasının dört duvarını tavana kadar dolduran resimlere bakarken, yüzlerce pencereden Kütahya'nın geçmişine bakar gibidir.
Bakmış ki, bütün Türkiye'de olduğu gibi, Kütahya'yı Kütahya yapan güzellikler de büyük bir hızla yok oluyor, sarılmış boyaya ve fırçaya, bu güzellikleri yok olmadan önce tuvaline aktarabilmek için zamanla amansız bir yarışa girmiş. Bunun için sanatta yeni eğilimleri, yeni arayışları bir çeşit lüks sayarak, modern resim akımlarından hiç birine iltifat etmemiş, Kütahya'yı bıkıp usanmadan resimlemiş; bir fotoğraf makinesi sadakatiyle, fakat bütün sevgisini, heyecanını ve samimiyetini renkçi paletinde yoğurarak elde ettiği eşsiz lirizmi tuvallerine aktararak, tam kırk yıl...
Sayfa 53 - Ahmet Yakupoğlu
paramparça oldum
Necmeddin Okyay'ın yaşadığı en büyük üzüntülerden biri de, genç yaşında ellerine gelen titreme yüzünden ince bir yazı çeşidi olan Nesih'de eser veremez olmasıdır. Bu hastalığı yenmek için ümitsiz bir mücadeleye giren üstad, bir dostuna duygularını şöyle anlatmıştır: "Sol elimle sağ elimi tutup yazmaya çalışıyorum, yazamayınca da ağlamaya başlıyorum!".
Sayfa 19 - Necmeddin Okyay
189 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.