Ne yapacağımı, bu halin beni nereye götüreceğini sorma, bende artık kuvvet yok, akıl yok, düşünce yok, yalnız aşk var. Mavzer kurşunu gibi çarptığını yere seren bir aşk!..
Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir.
Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde ve ay ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak -söz aramızda- gene hoş şeydir.
Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir!
İçimdeki ateş, herkesin ısınmak için bana sokulmasına kâfiydi. Ben de onu üfleyip çoğaltmak, orada bir yangın yapmak ihtiyacını duymuyordum. Lakin ey sevgilim, görüyorum ki, bu, kıvılcımlarını senin kalbine sıçratamayacak kadar fersizmiş.
“Lakin ey sevgilim, görüyorum ki, bu, kıvılcımlarını senin kalbine sıçratamayacak kadar fersizmiş. Fakat bunu yanardağ yapacak kudret bile bende var. Sana söylediklerini aratmayacak eserleri getireceğim sevgilim ve o zaman kalbini bana vereceksin.”
“Ve o zaman kalbimi sen alacaksın!”
Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp ata binmek, işte adaşım yalnız bu sevmektir.
Güzel bir öykü değirmen, gerçekten sevmenin değerini anlatıyor. Günümüz sevdalarında bu kadar radikal fedakarlıklara gerek yok. Ama kurgu olunca insan en romantik ve insan olma, sevilme haliyle “vay be” diyor.
Değirmen kitabının ilk öyküsü keyifli bir okuma için iştah açıcı bir başlangıç. Ruhun şad olsun Sabahattin Ali.