“… Aslında bütün sömürgeci imparatorluklar bunun üzerine kuruludur. İnsanlar hep esmer yüzlüdür - üstelik çok da kalabalıklardır! Gerçekten sizinle aynı etten kemikten olabilirler mi? Hem isimleri olduğu bile şüpheli değil mi? Yoksa hepsi aynı kahverengi malzemeden yapılmış, arılar ya da mercan böcekleri gibi apayrı bir türle mi karşı karşıyasınız? Topraktan çıkıyor, birkaç yıl boyunca kan ter içinde çalışıp açlık çekiyor, sonra da mezarlıktaki isimsiz tümseklerden birine gerisingeri gömülüyorlar ve gittiklerini hiç kimse fark etmiyor…” - Marakeş
Kötü bir kitabın iyi olduğunu iddia ettiğiniz o ilk günahı işledikten sonra buradan çıkış yok. Tabii bu günahı işlemezseniz geçiminizi sağlamak için roman eleştirmenliği yapmanız da mümkün olmuyor.
Bir zamanlar kitapları gerçekten çok severdim - daha doğrusu en az elli yıllık kitaplara bakmayı, onları koklamayı, ve elimde tutmayı. Şehrin dışındaki bir müzayedeye katılıp bir şiline bir dünya kitap almaktan daha keyifli bir şey yoktu benim için. Öyle bir koleksiyonun içinde hiç beklemediğiniz bir kitabı yıpranmış halde bulmanın çok garip bir hazzı vardır; on sekizinci yüzyılın kenarda köşede kalmış şairleri, güncelliğini yitirmiş atlaslar, unutulmuş romanların tuhaf baskıları, altmışlardan kalma kadın dergilerinin ciltlenmiş koleksiyonları.