Din Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Din Felsefesi kitap alıntılarını, Din Felsefesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir şeyin var olMAdığını kanıtlamak, var olduğunu kanıtlamaktan daha güçtür. Söz gelişi ıssız bir adaya giden bir kimse, birkaç ayak izine rastlamakla orada insanın yaşadığı ya da yaşamakta olduğu sonucuna varabilir. Orada hiç kimse yaşamamıştır ve yaşamamaktadır diyebilmek için adanın her karış toprağını İnceden İnceye incelemesi gerekir. Tanrının varlığına ilişkin kanıtlar, teistin ortaya koymak istediği bazı işaretler ve ipuçlarının ötesinde fazla bir güç taşımamaktadır. O, bu ipuçları yardımıyla bir yaratıcının var olduğu sonucuna ulaşmakta veyahut bu yolda bir başka kanaldan edinmiş olduğu inancını pekiştirmektedir. Ateistlerin aynı çizgide yürüyerek Tanrı yoktur diyebilmesi için tabir yerinde ise bir kozmik beyine sahip olması gerekir.
Darwin şöyle der: Zihnim adeta bir makineye benzedi. Eğer hayatımı yeniden yaşama fırsatı bulabilseydim hiç değilse haftada bir defa şiir okumayı, müzik dinlemeyi alışkanlık haline getirirdim. Bu zevklerden mahrum olmak mutluluğun yitirilmesine sebep olacağı gibi zihne de zarar verir. Hatta o ahlaki dokuyu zayıflatma suretiyle orada bile hasar yapabilir.
Ateist olumsuz bir açıdan da olsa Tanrı ile ilgilenmektedir. Dolayısıyla ciddi bir ateist bir tür mistik bir tavır içinde bulunmaktadır. Dolayısıyla onu psikolojik olarak duyarlı bir noktaya götürebilir ve ateizm, bir tür teizme dönüşebilir. Ateist, her ne kadar Tanrının varlığına inanmadığını açıkça söylemekte ise de onun varlığının derinliklerinde Tanrı fikri gizlidir:)
Yoksul bir kişinin bizden yardım istemesi Her şeyden önce bir olgudur. Buna durumun olgusal boyutu diyelim. Durumu bu düzeyde ele almak ve başka hiçbir şey yapmamak mümkündür. Fakat böyle bir olguya dayanarak kendi kendimize bu insana yardım etmeliyim dersek, yani durum bir talep doğurursa olay yeni bir boyut kazanır ki bunun adına da ahlak boyutu diyelim. Bu boyutun varlığına rağmen kendi maddi imkanlarımızı ön planda tutarak bizden yardım isteyen kişiye elimizi uzatmayabiliriz yani ahlaki yükümlülüğümüzden kaçabiliriz. işte böyle bir durum karşısında kalan insan eğer tanrının varlığına inanıyor ve onun kendisinden ne gibi şeyleri yapmasını istediğini biliyorsa şu şekilde düşünebilir: Karşımda duran şu yoksul insan benim kadar saygıya, sevgiye ve mutlu olmaya layıktır. O benim kardeşimdir. Çünkü ikimize de varlık veren Tanrıdır. Tanrının katında insan olma bakımından ikimiz arasında bir fark yoktur. Şu anda İçinde bulunduğum durumu gören Tanrı benden yardım etmemi istiyor. Eğer bundan kaçınırsam sadece bu yoksul insanı değil Tanrıyı da gücendirmiş olacağım. O halde kendi yararımı vee bencilliğimi bir yana bırakmalı ve bu insana yardım etmeliyim. İşte bu şekilde düşünen bir insan için söz konusu olay artık bir başka boyut kazanmıştır: bu boyut da İnanç boyutudur.