"Felsefe grisini griye boyamaya başladığında, bir yaşam biçimi eskimiş demektir; griyi griye boyamak onu yeniden gençleştirmemizi değil, yalnız onu bilmemizi sağlar. Minerva'nın baykuşu ancak karanlık çökerken uçmaya başlar."
Tıpkı akıl hakkındaki Yunan düşüncesinin temel ilksavının ruh bedende içkindir demesi gibi, Descartes'ın temel ilksavı da aklın aşkın olduğunu söyler. Descartes aşkınlığın ikilik noktasına götürülmemesi gerektiğini çok iyi bilir; iki şey bir biçimde bağlantılı olmalıdır; ama evrenbilimsel bakımdan Tanrıdan başka bağ bulamayınca, tek insanda o bağ kozalaksı bezde bularak Spinoza'ya alay konusu olan umutsuz yola sürüklenir; kozalaksı bezin ruh ile bedenin biraraya geldiği organ olması gerektiğini düşünür, çünkü, bir anatomi uzmanı olarak, ona başka bir işlev bulamaz.
Düşüncenin bir biçimi olan doğa bilimi bir tarih bağlamında vardır, hep bir tarih bağlamında varolmuştur ve varlığı tarihsel düşünceye dayanır. Buradan kimsenin tarihi anlamadan doğa bilimini anlayayacağını, kimsenin tarihin ne olduğunu bilmeden doğanın ne olduğu sorusunu yanıtlayamayacağını çıkarsama cesaretini gösteriyorum. Bu Alexander ile Whitehead'in sormadığı bir sorudur. "Buradan nereye gideriz?" sorusunu "Doğa tasarımından tarih tasarımına gideriz" diyerek yanıtlamamın nedeni de budur.
Anaksimenes, bize ulaşan parçalarından birinde, onun aynı zamanda, "insan ruhunun insan bedenini sarması ve onu bir arada tutması gibi", dünyayı saran ve onu birarada tutan zarf ya da kabuk olduğunu söyler.