KİMLİKLERLE BULUŞMA
İnsanın ilginç yaşam deneyimlerinden biri, kendi varlığını ‘tek’ başına ele alabilmesidir. Bu özelliğiyle o, çevresindeki varlıkları bir anda kendi ruhundan yalıtabilmektedir. İnsan, hayatı daha çok kendi açtığı pencereden görmek ister. Bir bakıma her şeyin önünde kendi varlığının yükselmesini ister ve onun doğal oluş süreci kendisi için biricik olan takdire değer şeydir.
Kendini var etme potansiyeli insanda hemen her zaman mevcuttur, o, ‘başka’sına ilgi duyduğunda veya bir ‘başka’sı olmayı denediğinde bile, kendi benliğinin kıyılarında dolaştığının gayet farkındadır. Başkalık bilincinin getirdiği mutluluktan çok, gene de en saf ve yalın haliyle kendi ruhuna dönmek ister.
Bir arayış süreci içerisinde kendimizi nasıl var edebiliriz? Eğer kendimizi tanımlamak için bir standart arıyorsak, standartların sunduğu ölçüde kendimizi tanımlayabiliriz. Modern hayat koyduğu kurallar ve oluşturduğu disiplinle bu amaca hizmet eder. Modern hayat için kişinin kendini tanıma isteği pek de hoş karşılanabilecek bir talep değildir. Bundan dolayı ait olduğumuz çağda ‘kimlik’ sorunu biraz daha derinlere gitmektedir.
Kendimizi nasıl tanımladığımız sorusu her zaman merak uyandırmış ve gizemini kaybetmemiştir: Sophocles, Oedipus trajedisinde:
Kendimden başkası olmak istemiyorum
Nasıl doğmuşsam öyleyim
Kim olduğumu bulacağım
sözleriyle “kim” olduğu arayışını açıkça ilân eder, bu sorumluluğu doğrudan üstlenir.
“Kendi kendimi nasıl yaratabilirim?” gerçeği ister metafizik anlamıyla ele alınsın, isterse modern hayatın ve kapitalist kültürün görece bağımsız ve maddi bireyi için kullanılsın, ana söylem çeşitli veçhelerde benzer özellikler sergileyecektir.
İnsanın kendi küllerinden varlığını inşâsı, bir şeyleri duyurabilme zevki, kimi duyarlılıklara açık olabilme ve bunları yaşayabilme yetisi, tamamıyla onun eline bırakılmamıştır. Klasik tanımlarıyla söylenildiğinde, benlik ve kişiliğimizin çerçevesi, içinde bulunduğumuz koşullardan bağımsız değildir. Tarih, zaman, toplum, çevre, gelenek ve kurallar, paylaşılan kent ve mekânlar bizi gösteren, bizi bütünüyle kuşatan kimlik aynasının daha gelişmiş parçalarıdır.
Türkiye’de sosyal grupların kültür etkileşimi ve kimliği konusunda bugüne kadar çok söz söylense de tartışılabilecek daha birçok mesele vardır. Kendi kimliğimizi, bir grubun yaşamında, ‘öteki’nin kültüründe veya ideolojik mistifikasyonların çok ötesinde, başka yerlerde aramalıyız.
Bu sayımız “Kimlik” meselesine giriş niteliğindedir. Bu tema etrafında yazılmaya ve incelenmeye değer, tarihsel ve toplumsal sorunlar silsilesi bir hayli fazladır. Şimdilik, çeşitli başlıklara ayırdığımız bu dosyayı gelecek sayılarımızda da tartışmaya devam edeceğiz.
Arus Yumul
Âraf’ta Kalanlar
Oğuz Adanır
Kültür ile Zihniyet
Uğur Kömeçoğlu
Örtünme Pratiği ve Toplumsal Cinsiyete İlişkin Mekânsal Bir Etnografi
Hatice Kurtuluş
Mekânda Billurlaşan Kentsel Kimlikler
Simten Coşar & Aylin Özman
Siyaset, Demokrasi ve Kimlik-Fark-Tanıma Politikaları
E. Fuat Keyman
Türkiye’de “Lâiklik Sorunu”nu Düşünmek: Modernite, Sekülerleşme, Demokratikleşme
Turgay Uzun
Ulus, Milliyetçilik ve Kimlik Üzerine Bir Değerlendirme
Mehmet Ali Kılıçbay
Kimlikler Okyanusu
Nilgün Tutal
Doğu ve Amerika Arasında Avrupa
Ali L. Karaosmanoğlu
Transatlantik Çatlağı: Değişen Kimlikler
Hüsamettin İnaç
Avrupa Birliği Entegrasyonu Sürecinde Türkiye’nin Kimlik Problemleri
Ahmet Ulvi Türkbağ
Kimlik, Hukuk ve Adalet Sorunu
Belkıs Ayhan Tarhan
İki Câmi Arasında Beynamaz: ‘Türk’ Akademisyeni Örneğinden Yola Çıkararak ‘Kimlik’ Hakkında Notlar
Dilek İmançer
Çağdaş Kimliğin Yapılanma Süreci ve Televizyon
Pınar Bingöl
Varlığını Yaratarak İfade Eden İnsan: “Sanatçı”
Bülent Diken & Caersten B. Laustsen & Türkay Nefes
Postmodern Şiddet–Network Toplumunda Dövüş Kulübü