Kant’ı ve Arendt’i bu noktada birleştiren en önemli unsur, kötülüğün düşünceye ve bir arada bulunma haline meydan okuduğu anlayışıdır; kötülük en yüzeysel haliyle bile radikal olanı temsil edebilir ve bizim burada odaklanmamız gereken neyin iyi neyin kötü olduğundan ziyade insanlar arası bağa ve insan olma haline zarar verip vermediğidir. Arendt kötülüğün akılla anlaşılamaz, anlama yetimizi zorlayan bir yanının olmasını şimdi artık onun sıradan oluşuna bağlamaktadır. Radikal bir kötülüğü anlama yetisinin kategorileri içerisine yerleştiremeyişimizin nedeni, sürekli olarak kötülüğü moraliteye dair zihnin kategorilerinden çıkarsamaya çalışmamızdır; yani burada bizi anlamaya zorlayan, zihnimizdeki iyi veya kötü olana dair içeriklendirilmiş birtakım kategoriler yoluyla, iyiliği veya kötülüğü standardize eden bakış açmazdır. Böyle bir bakış içerisinde güzeli çirkinden, iyiyi kötüden ayırt eden yargı gücümüz işlemez hale gelmiştir.