Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk. cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor.
Okurken hem öğreten hem eğlendiren hem düşündüren hem de hüzünlendiren bir kitap. Para kazanmak için gurbete giden insanlarımızın yaşadıkları çok doğal bir şekilde aktarılmış, okurken bir nebze olayların içinde gibi hissediyor insan..
Halkların suçu yoktur! Benim görüşüme göre, ortada bir suç varsa, o da politikacılarındır. Halkları onlar kızıştırır,
onlar savaştırır..."
Mahzuni Şerif bir türküsünde
"Aman yıkılası oy kula kulluk
Gelinler ağladı, türedi dulluk
Mahzuni der bütün sebep yoksulluk
Alamanya sana giden gelmiyor"
diyor. Fakir Baykurt Barış Çöreği" kitabında Almanya'ya giden işçilerin çocuklarının hikâyelerini anlatıyordu bu kitapta ise işçileri anlatıyor. Büyük umutlarla gyrbete gidenlerin yaşadığı kültür şoku, dil problemi, entegrasyon sıkıntıları farklı hikayelerle dile getirilmiş. Sadece gidenler değil geride kalanlar da unutulmamış.
Aptal mısın? Niçin sen de onu bırakmıyorsun?
Ben düşünüyorum: Asıl sevmek budur! O bıraktığı zaman da bırakmamak! "Sadece felsefe bu! Felsefe yönetmez yaşamı..."
"Kendi köyümüzde ağır taş iken, savrulduk, yel olduk gurbet ellerde..."
Bazı kitapları okurken, bazı türküler dolanıyor dilime. Sanki o türküyü dinlemezsem kitap bitmemiş olacak, eksik kalacak. Kitaplar ve türkülerin kardeşliği daim olsun!
Kitabımızın adına özenerek, bu incelemeyi bir trende yazıyorum. Şanslıyım, hem oturacak yer