Öne Çıkan Dünyanın Kemikleri kitaplarını, öne çıkan Dünyanın Kemikleri sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Dünyanın Kemikleri yazarlarını, öne çıkan Dünyanın Kemikleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
20 öyküden oluşan bir kitap. Öykülerde geçen kişiler ve mekanlar tanıdık geliyor; kent ve kent insanları. Yazar karanlık ve gizemli taraflarından bakıyor hayata.
Yalın ama güçlü bir üslubu var yazarın; bu zamanın hikayelerine göre tasarlanmış tertemiz de bir dil. Kolayca kendinizi mevzuların ortasında bulabiliyorsunuz.
Bazen kişilerde, bazen olaylarda, bazense sadece kahramanın kafasında bir fantastik yahut gerçeküstü unsur muhakkak bulunuyor. Bu da zamanımızı algılama noktasında yeni bir pencere açıyor.
Zaman zaman fazla karmaşıklaşan ya da sonu havada kalmış gibi duran kurgularla karşılaşabiliyoruz. Fakat bu belki de öykülerin havasına uygun olduğu için yapılan bir tercihtir. Bana böyle gelen, bir başkasına farklı gelebilir, bilemiyorum.
Edebiyat okurları, anlaşılır sebeplerle çoklukla eski zamanları, ölü yazarları okuyor. Yaşayan yazarların önemli bir kısmı da tarihe, geçmişe dair şeyler yazabiliyorlar. Bu kitap yaşayan bir yazardan, şimdiki zamanda geçen öykülerden oluşuyor. Bu açıdan değerli.
İnsanın içindeki karanlık tarafı, farklı aynalarla ne güzel yansıtıyor, gösteriyor. Her aynanın bir tarafı cinnete bakıyor. Yaşamak ve bir şeylerin farkına varmak acı verici. Düşünmek ve hissetmek de. Kitap, kaçtığımız her düşünceyi duvar gibi koyuyor önümüze. Her duvar bir perdenin arkasında, perdeleri kaldırıyor gözümüzden. Kaçmaya çalışırken duvarlara tosladıkça canımız yanıyor, acıyı öğreniyoruz. Olduğumuz yerde durup içeriye doğru bir göz geliştirip bakana kadar devam ediyor bu. Herkes kendi içindekini kabul etsin yeter diyor yazar. Eyvallah diyoruz içimizdeki hayvanla beraber gürültüyle.
Her öykü hayatın içinde başlayıp başka geçitlerden fantastik bir dünyaya açılıyor. Sonları hiç de beklenildiği gibi olmuyor, hep hazırlıksız yakalanıyoruz. Kısacık öyküler bir türlü bitmeyen romanlara dönüşüyor zihnimizde. Hangi sonu düşünsek yakıştıramıyoruz, kapılar hep açık kalıyor.
Harun hatırlayıp sordu geçenlerde: "Senin şu hayvan n'oldu, yaşıyor mu hâlâ?" Öyle pis sırıttı ki bir an suratı hayvanımın ablak suratını andırdı. Onun içinde de benimkine benzer bir yaratığın olduğunu o zaman anladım.
Sanırım kimseyi bu yüzden inandıramıyorum. Herkesin içinde değişik bir tür yaratık var ama kimseye söylenmemesi gerektiği konusunda benim bulunmadığım bir zamanda anlaşma yapılmış. Neyse, önemli değil. Herkes kendininkine inansa yeter.
"Kendimi bildim bileli, benden bir kale fethetmem bekleniyor," diye giriyorsun lafa; bir yandan sağ bileğinde bir damar kestiriyorsun gözüne.
"Görüyorum kaleyi, savaşacak kimse yok."