Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gerçeklerin Anlatıldığı Bir Tarih Kitabı

Dünyaya Hükmeden Sultan Kanuni

Talha Uğurluel

Dünyaya Hükmeden Sultan Kanuni Sözleri ve Alıntıları

Dünyaya Hükmeden Sultan Kanuni sözleri ve alıntılarını, Dünyaya Hükmeden Sultan Kanuni kitap alıntılarını, Dünyaya Hükmeden Sultan Kanuni en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
... Sultan Süleyman, sadece devlet işlerini değil, teferruat bir çok konuyu da şeyhülislamına soruyor, yanlış bir iş yapmak istemiyordu. Bir gün Topkapı Sarayı'nın arka bahçesinde bazı meyve ağaçlarını karıncaların sardığını görecektir. İlaçlarsın, kireçlersin geçer. Ama Sultan bir karar veremez. Acaba caiz olur mu? diyerek Ebussuud Efendi' ye sorma kararı alır. Ancak Ebussuud Efendi'yi makamında bulamaz. Sorusunu bir kağıda yazıp odasına bırakır. Bir süre sonra Ebussuud Efendi gelecek, kağıt parçasını görecek ve okuyacaktır. Belli ki Sultan'a ait bir soru. Sorunun cevabını altına hem de şiirin nazmına uygun olarak not edecektir. Bir süre sonra Sultan Süleyman yine gelir. Hocası yine yoktur ama sorusunun altına bir cevap iliştirilmiştir. Kanuni şöyle sormuştur: -Meyve ağaçlarını sarınca karınca Günah var mı karıncayı kırınca Ebussuud el-cevap: -Yarın Hakk'ın divanına varınca Süleyman'dan hakkın alır karınca ....
Sayfa 57 - Timaş Yayınları
“Nâ-meşru bir nesne, padişahın emri ile meşru olmaz.” /Ebussuud efendi
Reklam
Öncelikle şunu izah edelim ki; Osmanlı devlet yapısında kutsal olan öncelikle devlettir, toplumdur, insandır. Bu kutsallara kim zarar verirse gözünün yaşına bakılmaz. Yani o kişi devlete çok hizmet etmiş, büyük zaferler kazanmış olabilir. Ancak işlediği suç toplumun genelini ilgilendiriyorsa, hele hele toplu bir fitneye sebebiyet verecekse cezası anında kesilir. Osmanlı devlet geleneğinde insanlar sevilir, vefa gösterilir, vefatı sonrası hayırla yad edilir ama her zaman için bu hassasiyetler ön planda tutulur. Sakın bu sözlerim size abartılı gelmesin. Devlet söz konusu olduğunda Sultan Süleyman bile ikinci planda kalır. Nitekim eserimizin sonunda, Sultan Süleyman Zigervar'da vefat ettiğinde cenazesi günlerce saklanarak, kale alınana kadar bir köşede tutulduğunu göreceksiniz. Çünkü önemli olan Sultan Süleyman'ın ölümü değil kalenin alınmasıdır. Yani devlet ve toplumu ilgilendiren meseleler, şahısları ilgilendiren işlerden her zaman daha önemlidir.
Eğer bir gün İstanbul Boğazı'nda gemi turu yaparsanız sarayı dikkatlice inceleyiniz. Topkapı Sarayı'nın en yüksek yapısının bu sivri külahlı kule olduğunu göreceksiniz. Yönetime ait en önemli birimin üzerine bir kule yapıp da bunu sarayın en dikkat çekici binası yapmalarının sebebi kulenin isminde saklı. Kasr-ı Adl, yani Adalet Kulesi. Bu adalet adını taşıyan en yüksek yapıyla tüm gözlere şu mesajı vermeye çalışmışlardı, “Bizim devletimizde, bizim yönetimimizde en yüksek ve önemli şey adalettir."
Çünkü bizim inancımızda, örf ve ananelerimizde insan temelde insandır. Düşman bile olsa saygıyı hak etmektedir.
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Hürrem Sultan'ı bu kadar hızlı yükselten ve gözde hâle getiren şey, çok hızlı bir şekilde birçok erkek çocuk dünyaya getirmesi olmuştur şüphesiz. Osmanlı toplumu çok evliliği sevmez ve bunu genellikle tercih etmezken Osmanlı padişahlarının birden fazla izdivacı bir kuraldı. Padişahların birçok veliahtı olmalı ve hanedan tehlikeye girmemeliydi. Buna paralel olarak çocuk sayısı, özellikle de erkek çocuk sayısı fazla olan eşler daha çok ön plana çıkıyordu.
Boyu posu ve endamı hakkında söylenen ya da çizilen hemen herşey hayalden öteye gitmemektedir. Müslüman bir hanımın saçının tek bir telinin dahi görülmediği bir zaman diliminde, hatta padişahla görüşen ecnebi kraliçeler bile tesettürlü bir vaziyette huzura kabul edilirken (Macar kraliçesi İzabel) dekolteli kıyafetlerle onları dışarıda hayal etmek cehaletten başka birşey değildir.
Ciddi rahatsızlandığı bir dönemde, hiçbir hekimin derdine çare bulamadıkları bir zamanda, İstanbul Sümbül Sinan Tekkesi'nin önemli simalarından, ayrıca Manisa Sultan Külliyesi'nin baş hocalarından Merkez Efendi Valide Sultan için bir şifa macunu hazırlayacaktır. Bugün Mesir Macunu olarak bildiğimiz bu ilaç, Hafsa Hatun'u ayağa kaldıracaktır. O da toplumun annesi olma keyfiyetiyle, "Bu şifadan bütün insanlık istifade etsin ve benim külliyemden kıyamete kadar halka saçılsın" vasiyetini yapacak ve bunun vakfını kuracaktır.
Sen şimdiye kadar bizi kiminle bilirdin?
"Şimdi Allah ile olma zamanıdır Hünkarım."diyecektir.Gözlerini iri iri açan ve yarı doğrulan Sultan Selim,tarihin durup kulak kesileceği şu ihsan şuuruyla süslü,her bir kelimesi kurbiyet kokan cümleleri sarf edecektir, "Ya sen şimdiye kadar bizi kiminle bilirdin?"
Reklam
"Hiç unutmam, Lyon'a bir gidişimde yine bu son derece aşağılayıcı karelere bakarken, duvarın önünde bir ilan panosu görmüştüm. Yaklaştığımda, Fransızca bu cümlelerin arasından 'Lepanto' ismini yakalayıverdim. Yani İnebahtı. Yanımdaki Fransızcası iyi arkadaşların çevirileriyle kanımız dondu. Bir hafta sonra bu kilisede yapılacak Lepanto (İnebahtı) Savaşı'nın kutlama yortusunun ilanıydı. İnebahtı, bildiğiniz üzere Osmanlı donanmasının 2. Selim döneminde yakıldığı bir deniz savaşıdır. O günlerde Osmanlı, Fransızları bebek gibi pışpışlamaktadır. İnsanın kapısında beslediği dört ayaklı canlı bile ekmek yediği kabı ve kabın sahibini biliyorken, bunların bu vefasızlığı ve düşmanlığı insanı hayretler içinde bırakıyor. "
Halt ettin
O günün Avrupa toplumu ne doğru dürüst temizlik biliyordu, ne de yıkanma. Hijyen denilen şeyin yakınından bile geçmiyorlardı. Tuvalet de yoktu, tuvalet adabı da. Bugün halk arasında olumsuz bir olayı icra eden birine, “Halt ettin!” deriz değil mi ? Bu çok kullandığımız kelimenin anlamını biliyor muyuz ? Ben söyleyeyim. Halt, “dur” demektir Almancada. Peki dur ettin ne demek oluyor. O günün Avrupası’nda tuvalet bilinmediği için insanlar ihtiyaçlarını evlerindeki kab kaçaklara yapar sonra pencereden dışarıya doğru bunu uzatarak, “Halt!” diye bağırırlardı. Yani dur! Bu ihtarı duyan ve o anda sokaktan geçmekte olan herkes yukarıdan gelecek şeye karşı başını sakınmaya çalışırdı.
Sayfa 186 - timaşKitabı okudu
"O günün Avrupa toplumu ne doğru dürüst temizlik biliyordu, ne de yıkanma. Hijyen denilen şeyin yakınından bile geçmiyorlardı. Tuvalet de yoktu, tuvalet adabı da. Bugün halk arasında olumsuz bir olayı icra eden birine, 'Halt ettin!' deriz değil mi? Bu çok kullandığımız kelimenin anlamını biliyor muyuz? Ben söyleyeyim. Halt, 'dur' demektir Almancada. Peki dur ettin ne demek oluyor. O günün Avrupası'nda tuvalet bilinmediği için insanlar ihtiyaçlarını evlerindeki kap kaçaklara yapar sonra pencereden dışarıya doğru bunu uzatarak,' Halt! ' diye bağırırlardı. Yani dur! Bu ihtarı duyan ve o anda sokaktan geçmekte olan herkes yukarıdan gelecek şeye karşı başını sakınmaya çalışırdı. O günlerde ne mendil biliyorlardı ne de mendil kullanma adabı. Hoş hâlâ öğrenebilmiş değiller ya. Şu an bu satırları yazdığım Almanya-Türkiye arası uçak yolculuğumda sıklıkla kulağıma (çok özür dilerim!) hümkürme sesleri geliyor, tabi ki de çok medeni Avrupalı uçak yolcularımızdan. Çünkü onlara göre hâlâ vücuttan çıkan bir takım tiksindirici ses son derece normal ve toplum içinde rahatlıkla sergilenebiliyor. "
Bugün elimize mikrofonu alıp sokaklarda röportaj yapsak ve insanlarımıza sorsak, "Barbaros büyük mü, küçük mü?" diye. Sanıyorum kimse küçük bir insandı demez. "Peki neden büyüktü?" diye sorsak çoğumuz, "Preveze Deniz Zaferi'ni kazandığı için, ya da Akdeniz'i bir Osmanlı Gölü haline getirdiği için büyüktü?" cevabını verecektir. Aslında hiçbirisi değil! Barbaros Hayreddin Paşa'yı asıl büyük yapan şey, 1533 yılında, kendi yaşının yarısı kadar ben, adamlarım, gemilerim, altınlarım ve topraklarımla size aidim." diyebilmesi olmuştur. Allah aşkına çevrenize bakın. Bugün küçücük bir memuriyet koltuğu için bile birçok insan birbirinin ayağını kay- dırmaya çalışırken, koskoca Cezayir kralı konumundaki bir kişi, gelip herşeyi ile Osmanlı'ya tabi olma kararı alıyor. Yani şahsını, Osmanlı şahsı manevisi içinde eritiyor. İşte asıl büyüklük budur.
157 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.