Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eleştirinin Sis Çanı

Semih Gümüş

En Eski Eleştirinin Sis Çanı Gönderileri

En Eski Eleştirinin Sis Çanı kitaplarını, en eski Eleştirinin Sis Çanı sözleri ve alıntılarını, en eski Eleştirinin Sis Çanı yazarlarını, en eski Eleştirinin Sis Çanı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Georg Simmel Ruhluluk’tan: “Bir davette Yunan şairinin şu cümlesi söylendi: ‘En iyisi hiç doğmamış olmak.’ Bunun üzerine bir Berlinli şöyle dedi: ‘Ama ne kadar az insana nasip olur bu!’” Ben her zaman Berlinlinin yerinde olmayı seçtim.
“Hayatın güzel yönünü keşfedebilmek için yaşamayı bilmelisin. Kendini yaşatmalısın. Ben yaşamak için yaşatıyorum. Eğer sen de yaşamak istiyorsan yaşatmayı bilmelisin...”
Reklam
“Artık rüzgârın sürüklediği yere gitmeyeceğim,” diyor. “Kendi rüzgârımı kendim yaratacağım. Yelkenleri ben ayarlayacağım.”
Dizgicinin yazdığını düzeltmen de öyle anlayınca, yazının Yusuf Atılgan için son cümlesindeki, “Edebiyatımızın bu büyük yazarı...” sözcükleri, “Edebiyatımızın en büyük yazarı...” biçiminde yayımlanmasın mı? “En”li yakıştırmaları üstelik hiç kullanmamama karşın, neyseki hiç kimse, Niçin öyle yazdın? demedi, kurtulmuş gibi oldum. Kısacası, editörlük zor zanaat, ama sanaat hiç değil...
“Yaşamak için okuyun,” demiş Flaubert. İnsan, insan olmak için okur, demek belki daha da doğru. Kitapla yaşamak, niçin evin öteki eşyalarıyla, masayla, iskemleyle, koltukla yaşamaktan bambaşka görülür. İnsan evinde sevdiği masasına, iskemlesine başkalarınınkinden apayrı bir tutkuyla bağlanır da, bir yazar kendi kitaplarını öteki kitaplardan başka görmez. Kendininkilerden daha çok sevdiği pek çok kitap olduğu da kuşkusuzdur. Kitap da bu yüzden biriktirilir, bir yazar okuduğundan daha çoğunu kitaplığına sığdırır.
Göze çarpan bir kitaplığınız varsa, görenler sorar: “Bunların tümünü okudunuz mu?” Yoksa bu kadar çok kitap niçin doldurulur eve? Bunu bir de bizimkini aşan tutkularla kitap biriktirenlere sormalı. Kitapçılar dükkânlarındaki kitapları kendilerininmiş gibi görmezler belki Alınıp satılan bir mal olma yükü büyük kitabevlerindeki kitapların üstüne gölge gibi düşer, öksüz bırakır onları; bugün rafta duruyorlarsa, ille de birilerinin alıp götürmesi beklenir, geçici olarak geldikleri yerden bir gün gideceklerdir.
Reklam
Zafer haberleriyle dolu gazeteler, yiyecek sıkıntıları, ekmek karneleri, cepheden dönen yaralı askerler arasında hayatın sert yüzünü gören çocuk, Birinci Savaş’ın orta yerinde çocukluğunun zenginlikten acımasız bir yoksulluğa dönüştüğünü görüyor.
Entelektüel olarak yazar, yaşadığımız dünyanın düştüğü çukurdan görülmesi olanaksız yeni gerçeklerin sözcülüğünü yapar. Statüko ya da devlet, entelektüel için dayanılmaz, dolayısıyla umursanmaz olgulardır ki, bu ikisiyle her zaman uzlaşmaz olmayı beceremeyenler ister istemez uyum göstermek zorunda kalır.
“Yeter ki elimizi kolumuzu önyargılar bağlamasın,” diyor Tahsin Yücel.
Reklam
Eleştirinin önyargıların gölgesinde ancak ölüme yatacağını biliyoruz, ama şimdiki zamanlar içinde saf önyargısızlık da ilahi bir özellik mi sayılır acaba? Gene de olsıdır önyargısız kalabilmek, geri çekildikçe ve at meydanının tribünlerine bile uğramadan, arka mahallelerde yaşamayı seçtikçe. Tahsin Yücel kadar önyargısız olmak sözgelimi, eleştirinin aradığıdır ki, ötesi apaçıktır orada.
Aşırı yorum, kendinde olmayanı gösterme, olduğu gibi görünmekten kaçma elbette edebiyatın kendisiyle değil, hayatın tuzaklarından alınmış içi boş tutkular olabilir. Bazen olmayan anlamları zorla çıkarma, bazen de övgüde sınırtanımazlık biçiminde görünür bu.
Hayat geçmişi nasıl armağan ediyorsa, bugünü olduğu gibi yaşamayı da öğretiyor.
İnsan bazen arkadaşlarıyla ilişkisini gündelik ilişkiler içinde sıradanlaştırabiliyor. Gelip giden, uçuşan düşünceler arasında onların kendi hayatında tuttuğu yeri tam göremiyor.
126 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.