Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı

Sevan Nişanyan

Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı Gönderileri

Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı kitaplarını, Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı sözleri ve alıntılarını, Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı yazarlarını, Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Arapçadan Türkçeye alınan kelimelerde ﺾ genellikle z haline gelmiş. Ama bazen, bildiğim bir kuralı olmaksızın, d olduğu da olmuş. (Tüm dünyada Ramadan diye bilinen ayın bizde Ramazan olmasının nedeni de bu belalı harf.)
Avrupa’da 20. yüzyıl başlarına dek Latince bilmek kültürlü bir insan olmanın temel koşulu olarak kalmış.     Günümüzde de bence değişen bir şey yok. Sadece kültürlü insan sayısı çok azaldı.
Reklam
Batılıların Zend Avesta adını verdiği bu külliyatta Avesta , çok eski bir Doğu İran diyalektiyle yazılmış olan kutsal metinlerin, Zend ise Pehlevi dilinde kaleme alınmış olan tefsirlerin adı. Pehlevice “yorumcu” anlamına gelen zendik sözcüğü İslamiyetin etkisiyle kötü şöhret kazanıp Arapça zındık halini almış. Zerdüşt rahiplerinin lakabı olan maguş ise bir yandan Arapça mecusî (büyücü) sözcüğünü, öbür yandan Yunanca magikós sıfatı ile bunun Batı dillerindeki uyarlamalarını doğurmuş. Ucu basketbolcu Magic Johnson’a kadar dayanmış.
12. yüzyıldan 19. yüzyıl sonuna dek Türk dili Arapça ile büyük bir aşk yaşamış. Arapçadan Türkçe yazı diline onbini aşkın kelime aktarılmış. Bu kelimelerden yaklaşık üçbini halen Türkçede kullanılıyor.     Bu aşkın asıl nedeni muhakkak ki din. Ama ikinci bir nedeni de bence gözden kaçırmamak gerekiyor. Arapça, olağanüstü denecek ölçüde güzel bir dil. İnsan aklının başyapıtlarından biri sayılması gereken, adeta matematiksel bir yapısı ve muazzam bir şiirselliği var. Kelime hazinesi inanılmayacak ölçüde zengin. Özellikle soyut kavramları ve rafine nüansları ifade etmek konusunda son derece kıvrak. Felsefe ve hukuk alanlarında Almanca ve İngilizce gibi büyük kültür dilleriyle rahatlıkla boy ölçüşecek bir zenginlik, berraklık ve esnekliğe sahip. Bu nedenle Arapçanın Türkçe üzerindeki etkisinden şikayet edenleri ben pek fazla ciddiye alamıyorum. Ya Arapça bilmiyorlar, ya da milliyetçilik afyonunu biraz fazlaca yutmuşlar.
Türkçenin çorbasında Habeşçenin de tuzu var. İslam terminolojisindeki en az iki kelimenin – şeytan ve minber – Mekke’den ayrılıp bir süre Habeşistan’a hicret eden Osman bin Affan önderliğindeki sahabe vasıtasıyla Kızıldeniz’in öte yakasından ithal edildiği biliniyor.
Sadece Hintavrupa kökenli alıntıları kullanarak Türkçe konuşmak imkânsız. Ama sadece Bilge Han’ın bildiği kelimelerin türevlerini kullanarak Türkçe konuşmak, sonuç biraz ilkel de olsa, pekala mümkün.
Reklam
Prestij dilinin ufacık bir dokundurması bazen iki sınıf, iki statü, iki dünya arasındaki farkı inanılmaz bir netlikle ifade etmeye yetiyor. Çarpıcı bir örnek: eskici ile Eskidji arasındaki fark. Birincisi ne kadar sefil, bitli ve alaturka ise ikincisi o kadar cool. Çünkü İngilizce değmiş.
Türkiye’de 800 yıl boyunca Arapça ve Farsça, sonra 1830’lardan 1950’lere kadar 120 yıl Fransızca statü dilleri olmuşlar. Bu dilleri bilmek ve kullanmak, kültürlü sayılmanın vazgeçilmez koşulu yerine geçmiş.
Hemen her toplumda, belli dönemlerde, belli bir yabancı bir dili bilmek ve kullanmak sosyal bir statü simgesi olmuş. Örneğin İngiltere’de Fransızca ve Latince uzun süre bu işlevi yüklenmişler. Tamamen işlevsel Anglosakson kelimeleri varken, yanısıra daha şık, daha ‘kültürlü’ durduğu için Fransızca ve Latince sözcükler benimsenmiş. Shit yerine excrement demek kibarlığın gereği sayılmış. Şatonun çiftliğinde cow, pig ve sheep rahatça dolaşırken, kesilip sofraya geldiklerinde Fransız sosuyla terbiye edilip beef, pork ve mutton adını almışlar.  
Böyle inanılmaz bir kültür sentezinin yeryüzünde başka örneği acaba var mıdır? Başka hangi dil ‘Çin Seddinden Atlantiğe kadar’ hemen her dilin izlerini taşır? Bir kavramın Fransızcasını, Yunancasını ve Arapçasını aynı rahatlıkla bir cümleye sığdırabilmek bir zenginlik değil midir?
Reklam
Latince vagina : kılıç kını.   Latince kın anlamına gelen vagina kelimesinin akla (daha doğrusu erkeklerin aklına) çeşitli fikirler getirmesi herhalde kaçınılmaz bir şey.
Terrere Latince “korkmak, korkudan titremek” demek. (En eski hali tersere iken, erken Latincenin en tipik ses dönüşümü olan s > r kuralı uyarınca biçim değiştirmiş.) Farsça tersīden ile onun eşdeğeri olan Kürtçe tırsin de aynı anlama geliyor. Birincisinden “korku, dehşet” anlamına gelen terör (Fr terreur ) ve “dehşet saçan, tedhişçi” anlamında terorist (Fr terroriste ) kelimelerini almışız. Kürtçe sözcük ise, galiba 1960 veya 70’lerde argomuza giren tırsmak deyiminin kaynağı.
Masada oturarak yemek yeme adetini de Romalılar çıkarmışlar. Eski Yunanlılar yer sofrasında yemek yermiş. Asya ve Orta Doğu kültürlerinde de sandalye, masa gibi şeyler yok. Bizde masada yeme usulünü ilk 19. yüzyılda İstanbul seçkinleri benimsemişler. Kırsal kesimde hala yaygın alışkanlık değil.
Yokistan
Ütopya ise eski Yunanca oú tópos, yani “yer değil” ya da “hiçbir yer” deyiminden bir türev. 1519’da Londra Kulesinde idam edilmeyi beklerken Utopia adlı muhteşem eseri yazan Sir Thomas More’un hayalindeki ideal ülkenin adı. Yokistan diye çevirilebilir belki.    
Arapçada bizim bildiğimiz anlamda kelime ekleri de var, ama bunlar çok fazla kullanılmıyor. Hepimizin bildiği ya da bildiğini zannettiği -iyya(t) eki bunlardan biri. Bu ekle yapılan ve halen kullandığımız kelimelerin birçoğu Arapça değil psödo-Arapça, yani Osmanlıca uydurmasyon. Hürriyet, cumhuriyet, milliyet, hakkaniyet, cemiyet, emniyet, bevliye, intaniye, bakkaliye böyle.  
490 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.