Bilirsin, bir kız iyi bir ere düştüğü zaman daha da güzelleşir, gözleri yaldır yaldır parlar, gül gibi olur. Ama kötü birine düşerse solar gider, çöp gibi kalır. Baktıkça yüreğin sızlar.
“Dağlara ve gökyüzüne şöyle bir baktı ve dünyadaki bütün insanların aynı ölçüde mutlu olamayacaklarını düşündü. Herkesin bir kaderi vardı. Sevinci de kederi de şu karşı dağlardaki aydınlık ve gölgeler gibiydi.”
“Zaten hayatın yarısı düşlerden ibaretti. İşte bu yüzden bu kadar tatlıydı ya... Belki de hayatın bizim için bu kadar değerli olmasının sebebi, her şeyin yapılmasının mümkün olmayışında gizliydi.”
Cengiz Aytmatov
Ortaokula yeni geçtiğim zamanlarda Siyah İnci diye bir kitap almıştım Anna Sewell'in eseri. Siyah İnci'de her şey bir atın gözünden anlatılıyordu. Çok uzun süre geçtiği için içeriğini hiç hatırlamıyorum ama kitabı bitirdikten sonra içimde bir his oluşmuştu. Böyle biraz buruk, tuhaf bir his. O hissi hala hatırlıyorum. İşte şimdi hissettiğim de aynı şey. Elveda Gülsarı... Tanabay'dan değil de Gülsarı'dan dinlemiş olsaydık olanları o zaman nasıl hissettirirdi acaba? Spoiler vermeden içeriğe yönelik de bir şeyler söylemek istiyorum: Mesela siyaset meydanında sahada aktif çalışmakla çıkıp bunu yapacağız demek arasındaki o koca farkı apaçık görüyorsunuz kitabı okurken. Ve tuhaf bir şekilde Tanabay'a çok yakın hissettim. Bir şeyleri düzeltmek, değiştirmek, inandığın yolda başarılı olmak için çalışmak ve çalışırken de zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek... Bir kitapla daha bağ kurdum ve sonsuza kadar içimde taşıyacağım hatırasını. Keşke kütüphaneden almak yerine kitaplığıma eklemek üzere satın alsaydım.
Elveda GülsarıCengiz Aytmatov · Elips Kitap · 201516,1bin okunma
Durum gerçekten kötüydü. Konuşmazsa konuşmasın, korkarsa korksundu. Boş konuşmalarla koskoca âmirin canını sıkmaması gerekiyordu belki. Disiplin böyle gerektirirdi. Astlar üstlerine saygılı olmazsa bu disiplin bozulurdu. Bazı memurlar yanlarında çalıştıkları, emrinde bulundukları kişilerle yüz-göz olmaya devam ediyorlardı ama bunlar günün birinde öyle bir sille yerlerdi ki neye uğradıklarını şaşırırlard. Hükümet etmek, yönetmek, büyük bir iş, büyük bir sorumluluk idi. Herkesin yapamayacağı, kaldıramayacağı ağır bir işti.