Uluslara yapılan her baskı, geniş halk yığınlarının direncini çağırır; ulus olarak baskı altında kalan halkın direnci, her zaman, ulusal ayaklanma eğilimi gösterir. Ezilen ulus burjuvazisinin (hele hele Avusturya ve Rusya'da, bir yandan pratikte, kendi halkından gizli olarak ve ona karşı, ezen ulusun burjuvazisi ile gerici anlaşmalara girerken, bir yandan da ulusal ayaklanmadan sözetmesi hiç de seyrek görülen bir şey değildir. Böyle durumlarda devrimci marksistler, eleştirilerini, ulusal harekete değil, ama onun alçaltılmasına, bayağılaştırılmasına, o hareketi küçük bir kavga düzeyine indirgeme eğilimlerine yöneltmelidirler. Yeri gelmişken söyleyelim, Avusturya'da ve Rusya'da birçok sosyal demokrat, bunu gözden kaçırıyor ve küçük, bayağı ve kirli ulusal çekişmelere örneğin iki dilde yazılan bir sokak tabelasında hangi dilin başta geleceği sorunundan çıkan tartışma ve kavgalara— duyduğu haklı nefretle, ulusal sayaşımı desteklemeyi reddediyor. Örneğin, Monako Prensliğinde bir cumhuriyetçilik güldürüsünü, ya da Güney Amerika'nın ya da bazı Pasifik adalarının küçük devletlerinde "generaller'in, "cumhuriyetçi" serüvenlerini "desteklemeyeceğiz". Ama bu, ciddi demokratik ve sosyalist hareketler için, cumhuriyet sloganını bir yana koymaya izin verildiği anlamina gelmez. Rusya'yla Avusturya'daki kirli ulusal kavgaları ve çekişmeli pazarlıkları alaya almalıyız ve alıyoruz. Ama bu, uluslara yapılan baskıya karşı ciddi bir halk kalkışmasına ya da ulusal bir ayaklanmaya destek gösterilmemesine izin verileceği anlamına gelmez.