"Olüm hep yolda, ama buraya ne zaman varacağını bilmeyişimiz, hayatın sonluluğundan bir şeyler eksiltiyor. O korkunç kesinlikten şiddetle nefret ediyoruz ama bilmediğimiz için, hayatı dipsiz bir kuyu gibi görüyoruz. Ne var ki her şey ancak birkaç defa oluyor, hatta çok seyrek. Çocukluğunun bir öğle sonrasını kaç kez anımsarsın? O öğle sonrası, benliğinde büyük iz bırakmış. benliğinin ayrılmaz bir parçası olmuş, onsuz olamayacağına inan- mış olsan bile. Belki dört beş kez daha. Belki o kadar bile değil. Dolunayın doğuşunu daha kaç kez seyredeceksin? Belki yirmi. Buna karşın, hepsi insana sınırsız gibi gözüküyor."
İkisi arasında birçok kez geçmiş olan ölümle ilgili konuşmaların hiçbirini şu anda anımsamıyordu. Belki de ölümle ilgili düşüncelerin, ölümün mevcudiyetiyle hiçbir ortak yanı ol mamasındandı bu. Kişinin her şey olabileceği, ama ölü ola- mayacağı konusunda nasıl görüş birliğine vardıklarını, bu iki söz- cüğün bir arada tam bir karşıtlık içerdiğini nasıl ikisinin de kabul ettiğini anımsamıyordu. Bir zamanlar, Port kendisinden önce ölür- se onun öldüğüne asla inanmayacağını, Port'un yalnızca temelli kalmak üzere kendi içine döneceğini, bir daha Kit'in varlığının asla farkında olmayacağını, bu yüzden de aslında varlığı son bulanın kendisi olacağını, en azından varlığının büyük ölçüde son bulacağını düşünmüş olduğunu da anımsamıyordu. Bir ölçüde, ölümün alanına giren kendisi olacaktı.
Oysa Port, Kit'in içinde bir acı, kapalı kalmış bir kapı, kaçmış bir fırsat olarak varlığını yine de sürdürecekti.