Yüce Sultan bu şevket ve azametle Anadolu yakasına geçerken mübarek mizacında değişiklik vuku buldu.
Karşıya göçmek ve denizi geçmek esnasında eski marazının depreşmesi sebebiyle incinip ansızın bir ah çekti.
Yanında bulunan merhum Mehmet Paşa üstün kabiliyetli, aklı başında gayet kâmil bir vezirdi. Sultan'ın dudaklarından dökülen bu Ahtan anladı ki, Padişahın ızdırabı vardır.
"Ehl-i İslam'dan nice melik ve sultan İstanbul'un güzelliğine rağbet göstermişler, sayısız asker tertip ve techiz ederek onu almaya çalışmışlardır. Fakat hiçbirinin eli ona yetişemeyip, hasretle yaralı çiğerleri dağlı gitmişlerdir. Bu itibarla İslam arazisi ortasında bir yanık gibi duruyordu. Ve dahi Osmanlı diyarı arasında nazik vir sevgilinin yanağındaki ben misalinde idi."
Şu huriler ki çadırda görenler
Bedihi hükm ederdi kim cinandır Koyup koynuma yattıkta göreydin Sanaydın bir bedende iki candır
Şol oğlanlar ki andan ileri hüsn
Olur derlerse vallahi yalandır.
Binayı ziyaret edenler bu acayip sanat eserlerine ve harikasına hayret ederler.
Merkezine mukabil kubbede daireliği veren garenk süslerle bir adem suretini (İsal resmetmişler ki her ne taraftan gözlense o taraftan suretini görmek mümkündür. Cihan padişahı bu acayip ve garip san'atları seyrettikten sonra binanın her tarafını dolaşıp kubbeye çıktı. Binanın harap vaziyetini görüp hakikatine bak vâkıf oldu.
Geri kalan teferruatla uğraşmadı. Ve divanın toplanmasını emretti. Divana kafir esirlerinden bölük bölük getirildiler.
Kiminin saklanması kimininde boynunun vurulması emrolundu.