Heinrich Faust, sahip olduğu akademik ve dünyevi bilgiyi yetersiz görmekte, kendine varoluşun sırlarını verecek ve yaşamını renklendirecek bir yapının eksikliğini deneyimlemektedir. Eşzamanlı olarak, Tanrı bir tür şeytan olan Mefistofeles'le insan ve yaşam üzerine tartışmaktadır. İnsanın sükut içinde bir devinimsizliğe eğilimli olduğunu, bu yüzden Mefistofeles'in insan yaşamı için bir katalizör görevi gördüğünü farklı sözcüklerle anlatan Tanrı, iyi bir insanın karanlık bir devinim içinde dahi olsa doğrunun farkında olacağını belirtmekte, Mefistofeles'e bilgece meydan okumaktadır. Tanrı bu meydan okumayı somutlaştırarak, Mefistofeles'e kullardan biri olan Faust'u aşağılara çekmesini ve bundan sonra olacakları görmesini teklif eder. İnsanın yeryüzüne atılmışlığı gibi bir olgu olan insanın birçok şey hakkındaki bilgisizliği Faust'u Mefistofeles'e yakınlaştırır. Ancak Faust, Mefistofeles'le macerası sırasında pembe ahlaksızlıklara ortak olmuşsa da özündeki iyiliği korur ve iyilikten şaşmaz. Ne var ki şeytan onun başına türlü çoraplar örmüş, yazgısını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu da Faust'un ödediği bedeldir. Ucunda bilgi, bilim gibi erdem araçları bile olsa kötülükle işbirliği yapmak, temasa geçmek günün sonunda pişmanlıklar doğurabilir. Bu da eserden çıkarabileceğimiz derslerden biri gibi geldi bana.