Filiz Hiç Üzülmesin kitaplarını, Filiz Hiç Üzülmesin sözleri ve alıntılarını, Filiz Hiç Üzülmesin yazarlarını, Filiz Hiç Üzülmesin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Babamı ziyarete Paşakapısı cezaevine nasıl gittik hiç ama hiç anımsamıyorum. Cezaevi avlusunda üçümüzün birlikte göründüğü iki poz fotoğrafa ne zaman baksam içim feci burkulur. Babamın saçları bembeyaz olmuş, besbelli epey kilo vermiş ki o benim tombul babamın beyaz keten elbisesi üzerinden dökülüyor sanki. Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel'in anılarını okuyunca neden o günleri anımsamak istemediğimi daha iyi anlıyorum şimdi. Cezaevi müdürünün odasında karşılıyormuş bizi babam, sonra da beni kucağına alıp öpüyor, kokluyor ve ağlıyormuş.
Sabahattin Ali
Size yazarı anlatmıyacam hepimizin çocuğunun okuduğu Türk Edebiyatının güçlü sesi kalemi dir. "Geniş okur kitlesi tarafından hikaye, roman ve şiirleriyle tanınan Sabahattin Ali çok yönlü, sürekli üreten ve merak eden bir insandır. Edebiyatçı-yaratıcı kişiliğinin yanında Batı Edebiyatı'nın baş eserlerini Türkçe'ye çevirir; gençliğinde Yozgat'ta, Konya'da, Aydın'da ortaokul ve lise öğretmenidir. 1940'ların başında Ankara Devlet Konservatuvarı'nda dünyaca ünlü tiyatro ve opera rejisörü Carl Ebert'in sağ kolu, çevirmeni ve dramaturgudur."
"Sabahattin Ali'nin ve 1940'ların ilerici aydınlarının bilinmeyen pek çok yönünü hem fotoğraflardan hem de kızı Filiz Ali'nin çocukluk anılarına dayanan metninden öğreneceksiniz..
"Karısına ve kızına hastalık derecesinde düşkün bir eş ve babadır. Gerçek bir vatanseverdir. Türkiye'nin ilk siyasi mizah gazetesi Marko Paşa'nın sahibi ve yazarıdır. 1948 yılında esrarı bugün bile çözülemeyen bir siyasi cinayete kurban giden uluslararası değerde bir sanat ve edebiyat adamıdır."..
"Sabahattin Ali bir dağın başında öldürülüyor ve ailesi ölüm haberini neredeyse bir yıl sonra alıyor. Bu da yetmezmiş gibi belli bir mezarı bile olmuyor. Yalnızca bir şiirinden şu dizeler yazılıyor bir mezar taşına:
"Başım dağ
Saçlarım Kardır
Benim meskenim
Dağlardır"..
Kıtabı okuduktan sonra sizde soracaksınız, esas
Soruyu, sahi neden
Neden öldürüldü Sabahattin Ali?
Koca hiç çıkıyor bende..
"Sabahattin Ali öldürüldüğüne göre suçluydu. Suçu neydi? Komünist olmak. Ben kimdim? Komünistin kızı? Kimlerle konuşuyor, hangi kitapları okuyordu bu komünistin kızı? Komünistin kızının arkadaşı olmak da tehlikeliydi. Onu yapayalnız bırakmak, cüzamlı gibi tecrit etmek gerekiyordu."
Babamı ziyarete Paşakapısı cezaevine nasıl gittik hiç ama hiç anımsamıyorum. Cezaevi avlusunda üçümüzün birlikte göründüğü iki poz fotoğrafa ne zaman baksam içim feci burkulur. Babamın saçları bembeyaz olmuş, besbelli epey kilo vermiş ki o benim tombul babamın beyaz keten elbisesi üzerinden dökülüyor sanki. Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel'in anılarını okuyunca neden o günleri anımsamak istemediğimi daha iyi anlıyorum şimdi. Cezaevi müdürünün odasında karşılıyormuş bizi babam, sonra da beni kucağına alıp öpüyor, kokluyor ve ağlıyormuş.
Kitapta daha önce okuduklarımdan farklı bir şey yok fakat içeriğindeki fotoğraflarla tam bir albüm niteliği taşıyor. Bir kez daha içim kanayarak okudum ve üzüldüm
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik.
Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.
Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük.
Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartıman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.
Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…”
Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hattâ bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.
Sabahattin Ali öldürüldüğüne göre suçluydu.Suçu neydi? Komünist olmak. Ben kimdim? Komünistin kızı. Kimlerle konuşuyor,hangi kitapları okuyordu bu komünistin kızı? Komünistin kızı olmakta tehlikeliydi. Onu yapayalnız bırakmak,cüzamlı gibi tecrit etmek gerekiyordu.
Eline geçen her fırsatta sadece eşin dostun değil,lokomotif,kağnı,doğa,köprü,köylüler,ne olursa,ilgisini çeken her canlı ve cansızın fotoğrafını çekerdi.
O,komplekssizliğinden kaynaklanan bir rahatlık içindeydi oldum olasıya. Devlet kodamanları ile sıradan yoksul köylü arasında ayırım yapmaz,her iki uçtaki insanın da ilginç yönleri olabileceği varsayımından yola çıkarak taraflara eşit fırsat tanırdı.
Babam Almanya’da bir buçuk yıl gibi kısa bir süre kaldığı halde bir ömürlük bilgi,gözlem ve kültürü sünger gibi emmişti sanki. Annem,babamın kitapları konusundaki hayretini halâ her fırsatta dile getirir.İstanbul’da evlenip Ankara’daki ilk yuvalarına taşındıklarında annemi en çok şaşırtan şey,iki odalı evin bir odasının tümüyle kitaplara ayırması olmuş.