Gecelerin En Güzeli sözleri ve alıntılarını, Gecelerin En Güzeli kitap alıntılarını, Gecelerin En Güzeli en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cebinden üzeri kiril alfabesiyle yazılar karalanmış ve bir haç çizili, gözenekli taşı çıkarıp Dimitri’ye uzattı. Dimitri taşa önce dokundu. Sonra eliyle kavrayıp üzerindeki yazıları seçmeye çalıştı. Okuyamadı.
“Taşı dedenin yatağının altına saklamıştık ama yatağında işlediği günahları düşününce utanıyor insan.”
“Stavlos mu? Hangi azizmiş bu? Ben
Dimitri gelen haberle birlikte sokağa fırladı. Ailesinin uzunca zamandır yaşadığı ev en fazla yirmi dakika çekiyordu. Bahar iyiden iyiye geliyordu. Ağaçların fısıldaşmasından, bademlerin kımıldanışından açıkça belliydi baharın gelişi. Eve ulaştığında içeriden kopan yaygarayla yüreği sıkıştı. Dedesi İvan’ı sevmezdi ama ölüm, sevgi ve nefret gibi
Lamacıların rahibi Lao geçen hafta sokakta karşılaştıklarında anlamlı anlamlı gülümsemişti. “Gerçi bu Budistler hep anlamlı anlamlı gülümser. Muhtemelen bu tebessümün arkasında dipsiz bir boşluktan başka bir şey yoktur!” Çısınmaa için boşluk olumlu duygu veren bir kavramdı, o yüzden Lamacıların gülümsemeleri hakkındaki düşüncesinin uygun kaçmadığına karar verdi. Doğru tanımlama: “Bu tebessümün arkasında sinsilikten başka bir şey yoktur” olmalıydı.
“Efsane ile gerçek arasındaki fark o kadar önemli mi? Efsane ile gerçek arasında hep bir açı farkı vardır. İdealleri olanlar efsaneyi, karamsarlar gerçeği tercih eder. Ergenekon efsanesi Açina sülalesinin kökeni meselesinden her zaman daha büyüleyicidir, Oğuz Kağan efsanesi Oğuzların kökeninin Part asıllı olup olmamasından daha etkileyicidir de ondan. İdealleri olanlar efsaneden bir gerçek yaratır, karamsarlarsa ellerindeki gerçeği ne yapacaklarını bilemez. Efsane bir süre sonra bizden bağımsız hareket etmeye başlar. Başka biçimler ve renklerle olduk olmadık yerlerde karşımıza çıkıp durur. Kendine has bir ömrü vardır onun. Salt gerçekse insana hiçbir şey söylemez. Milletlerin, hatta insanların efsanelere ihtiyacı var.”
Öylesine bir güne başlarken insanın kendi yüzünde sıra dışı bir parıltı görebilmesi, gece gördüğü rüyaları hatırlayabilmesinden daha da güç. Çirkinlik, ruhun durgun su misali kokmaya başlamasının belirtisi zaten.
Cenazedekilerin pek çoğu için doğdukları topraklar bir gençlik anısından, bir hayalden ibaretti ve gurbet çoğaldıkça, terk ettikleri topraklar daha da parıldıyordu zihinlerinde. Kupkuru bir bozkır parçasını bir cennet bahçesi olarak hatırlıyorlardı. Belki de gençlik anıları öyle önemli bir yer tutuyordu ki, geleceğin umutsuzluğuyla birlikte hemen yaşlanmaya başlamışlardı. Ruhlarındaki giderek yaşlanan kederin başkalarınca anlaşılması pek mümkün değildi.