İnsanların bana vereceği hiçbir şeyi istemiyorum.
Hiçbir armağanı taşımayacağım.
Aşkınızı istemiyorum, sevginizi, dostluğunuzu,
öfkenizi, acınızı, kederinizi istemiyorum.
Hayat, devasa pırlantadan yapılmış bir heykel gibi,
biliyorum, çok değerli ama taşımaktan yoruldum.
Gözlerimi kimseye vermeyeceğim. Onların gözlerini de istemiyorum.
Kendimi ne kendi gözlerimle,ne başkalarının gözleriyle görmeye tahammülüm yok.
Şarkılarla kitaplardan da vazgeçiyorum.
Her şeyden ve herkesten vazgeçiyorum.
Hayatı,daha kolay taşımak için küçük parçalara bölüyorlar,onlara hak veriyorum.
Taşınmayacak kadar büyük ve değerli,ama küçük küçük parçalara bölünmesine de rızam yok.
Ne o devasa pırlantadan yapılmış heykeli kucaklayacağım,ne onların küçük parçalara böldükleri pırlanta kırıntılarını cebime dolduracağım.
Ne kendi hayatımı istiyorum,ne onlarınkini.
"Cehennem başkalarıdır,"diyor Sartre,
"Cehennem başkalarının olmamasıdır,"diyor Garaudy.
"Cehennem benim,"diyorum ben.
Kurtarabilirmisiniz beni cehennemimden.
"Bir insanda sevdiğimiz ne varsa, onun
sevmediğimiz yanlarından beslenir."
Tümüyle sevilecek yanları olan birini sevemez
miyiz, yoksa sevebilmemiz için mutlaka
sevmediğimiz yanları mı olmalı, insanların
sevmediğimiz ya da sevmediğimizi söylediğimiz ya da sevmediğimizi sandığımız yanları mı çekiyor bizi?
Bizi seven biri bizi değiştirmek istediğinde, kötü olduğunu söylediği yanlarımızı bizden ayıklamak için çaba gösterdiğinde, aslında bize duyduğu sevgiden mi kurtulmaya çalışıyor, tümüyle onun sevebileceği biri olduğumuzda bizi sevmeyecek
mi?