Geçmişinde kaybettiklerim hiç ummadığım anlarda su yüzüne çıkıyor. Yaşamın
akışında kaybettiklerimden çok, bile bile kaybettiklerim acıtıyor canımı. Elinin altında
olduğunu sandığın ve bir anda elimden kayıp gidenler... Bazen yüreğime taş basarak
kaybetmek zorunda olduğumu kabul ettiklerim. Gözümden yaşlar süzülürken sırtımı
dönüp gittiklerim, vazgeçtiklerim... Eski aşklar, eski sevgililer, eski dostlar...
Kaybedilenlerin gözlerinde yıllar sonra gördüğün gülücükler mutlulukla acıyı aynı anda
yaşatıyor. Onun mutluluğu, senin kayboluşun. Geriye dönemez, bir kez daha saramazsın.
Sen, gecenin ayazında yalnızlığına sarılır, bugününe bakmaya devam edersin.
Kırgınlıklarınla, gururunla, yalnızlığınla, kaybolduğun şehirle...
Aşkın soğuk girdabında, ayrılığın kavurucu sıcaklığında, zamansız yitirişlerin çaresiz
yalnızlığında aklın düşüyor bir yüze, bir isme... Kilitleniyor tüm beden, zihin, duygular...
Bir an bile hayata karışmak zor oluyor. Olmadık yerde, olmadık zamanda dönüp dolaşıp
aynı isme, aynı yüze, aynı kokuya bürünüyor her şey... Kızsan nafile, isyan etsen
beyhude... Tadı olmuyor onsuz içtiğin kahvenin, kokusu yetmiyor denizin, çiçeğin...
Alışırım elbet yokluğuna, ne de olsa dünya dönüyor değil mi? Dünya dönüyor da ben
dönemiyorum. Aklımın düştüğü boşlukta, sensizlikte, sensiz karanlıkta her şey duruyor