Dün arabada Yusuf Suresi dinlerken bir kaç not aldım. Bir tanesini arz ediyorum. Ayette "sikkin" kelimesi verilmiş kadınların eline. Sikkin bıçak demek ve sükût ile aynı kökten geliyor. Kesip ayırmak! Sükût ile kesilip ayrılıyoruz varlığın kesif tarafından, sesin ve gürültünün dünyasından. Emirin hanımını kınayan kadınlar, Yusuf'u görünce, güzel olarak daha önce ne biliyorsa kendi kanlarını döküp tevbe ediyor ve ayrılıyorlar durdukları yerden. Kendisini kınadıkları için emirin hanımı vermişti bıçakları diğer kadınların eline, Yusuf'u o göstermişti kadınlara. Kendimizi kendimizden ayıracak bıçağı nereden bulacağız? O bıçak içimizde yatıyorsa? Dikkatimi çekti yazamdan edemeyeceğim. Ayette "kadınlara yaslanmaları için yastıklar hazırladı" ifadesi ile "onlardan her birine bir bıçak verdi" ifadeleri peşpeşe geliyor. Zıdlıklardan müthiş bir mânâ koridoru hazırlamamış mı Kur 'an bize? Her rahat anımızda bizi kanatacak bir bıçak da işte burada yatıyor sanırım.
.
Kederli insan ancak yalnızlıkta huzuru bulur; yaralı bir ceylanın, iyileşene ya da ölene kadar bir mağarada saklanmak için sürüyü terk etmesi gibi, o da insanlardan kaçar.
..
.
Hangi adam dini öndere itaatsizlik edip, inananlar arasında bir inançlı olarak yaşayabilirdi ki? Göz delinmeden oka karşı direnebilir mi, el kesilmeden kılıca karşı durabilir mi?
.
.
Bir hükümdarın şanı, ölümünden sonra, miras olarak büyük oğluna geçer her zaman; ancak dini bir önderin şanı, onun yaşayan erkek kardeşlerini ve yeğenlerini de ünlendirir!
.