"Şiddet hiçbir zaman başarılı olmamıştır, dünyayı bir tek günde yeniden kurmanın imkânı yoktur. Size her şeyi bir anda düzelteceklerini söz verenler, ya birer yalancı veya birer namussuzdurlar."
“İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir, kalır. Okullarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaklardır.”
"hak yoluna her şeyi, içkiyi de, kızları da gözden çıkarırım ben. Tek bir aşk vardır benim gönlümde: Şu kentsoylu kerataları günün birinde yeryüzünden temizleme umudu!"
İşçi buna dayanamazdı canım; devrim emekçinin yoksulluğunu artırmaktan başka bir işe yaramamıştı, 1789'dan sonra, bugüne dek parsayı toplayan hep kentsoylu sınıf olmuştu, hem de öyle bir açgözlülükle ki, zavallı işçiye sıyırmak üzere tabağın dibi bile kalmıyordu. Gören Tanrı aşkına söylesindi! Emekçiler yüz yıldır hızla artan zenginlik ve rahatlıktan paylarını alabilmişler miydi? Hadi bakalım, özgürsünüz artık diyerek bir köşeye atmışlardı zavallıları: Evet, açlıktan ölme özgürlüğüne sahiptiler, onlar da bol bol kullanıyorlardı bu özgürlüğü. Seçildikten sonra gidip göbeğini şişiren, yoksulları eski pabucundan bile az düşünen ensesi kalınlara oy vermek kimsenin karnını doyurmuyordu. Hayır, hayır, bu iş böyle sürüp gidemezdi, yasalar yoluyla, kimsenin burnunu kanatmadan, dostça bir anlaşmaya vararak mı olurdu, yoksa her şeyi yakıp yıkarak, birbirlerini yiyerek, vahşice mi, mutlaka bir çözüm yolu bulmak gerekiyordu.
Sanki hepsinin bedenlerini kendisine yedirdikleri ve hiç yüzünü görmedikleri, tıka basa doymuş, çömelip oturan tanrının, içinde saklı olduğu ulaşılmaz bir tapınaktan bahsediyordu.