Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gezgin Gönderileri

Gezgin kitaplarını, Gezgin sözleri ve alıntılarını, Gezgin yazarlarını, Gezgin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Güzellik’in yüzünü görmüştür ve kıyafetlerine aldırmaksızın tanırlar onu. Bazıları ise Çirkinlik’in yüzünü bilir ve onların gözünde kıyafeti örtbas edemez kim olduğunu.
Sayfa 6
Bir akşam vakti, bir erkekle bir kadın aynı posta arabasında karşılaştılar. Daha önceden tanışıyorlardı. Adam şairdi ve kadının yanına otururken, bazıları kendi eseri, bazıları da kendisine ait olmayan öykülerle oyalamaya çalıştı onu. Ama şair konuşurken, kadın uyudu. Araba birden sarsılınca kadın uyandı ve şöyle dedi: "Yunus Peygamber ile balinanın öyküsünü yorumlayışınızı büyüleyici buluyorum." Ve şair cevap verdi: "Ama hanımefendi, ben size bir kelebekle bir beyaz gül ve bunların birbirine nasıl davrandıkları üzerine kendi eserim olan bir öykü anlatıyordum."
Reklam
Akşam, rahip onu avutmaya geldi. Kadın ağladı ve bağırdı: "Ah, neden yitirdim oğlumu, biricik oğlumu, ilk yavrumu?" Rahip dedi ki: "Çocuğum, bu Tanrı'nın isteği." Kadın "Tanrı nedir? Tanrı nerededir?" diye sordu. "Önünde bağrımı yarıp, yüreğimin kanını O'nun ayakları dibine akıtmak isterim. Söyleyin bana, onu nerede yuvasından çıkarabilirim?" Rahip, bunun üzerine "Tanrı son derece büyüktür," dedi. "İnsan gözüyle görülemez." O zaman kadın haykırdı: "Son derece küçük olan, son derece büyük olanın isteğiyle öldü! Peki biz neyiz o halde? Neyiz biz?" O sırada, elinde ölü çocuk için bir kefenle kadının annesi odaya girdi, rahibin sözlerini ve kızının çığlıklarını duydu. Kefeni yere koydu ve kızının ellerini ellerine alarak, "Kızım," dedi, "hem son derece küçük hem de son derece büyük olan bizzat biziz; hem de ikisinin arasındaki yoluz."
MANTIKLI :)
Bir kral, karısına dedi ki: "Hanımefendi, siz gerçek bir kraliçe değilsiniz. Benim eşim olamayacak kadar kaba ve zarafet yoksunusunuz." Karısı cevap verdi: "Efendim, siz krallık taslıyorsunuz, ama gerçekte zavallı bir soytarıdan başka bir şey değilsiniz."
Bir meczuplar evinin bahçesinde, solgun yüzlü, sevimli ve hayranlık uyandıran bir genç adamla karşılaşmıştım. Bir sıranın üstüne, yanına oturdum ve sordum ona: "Niçin buradasınız?" Bana şaşkınlıkla bakarak şöyle dedi: "Bu yersiz bir soru, ama yine de cevaplayacağım. Babam beni birebir kendi benzeri yapmak istiyordu, amcam da öyle. Annem ünlü babasının bir eşini görmek istiyordu bende. Kız kardeşim, kocasının, çok değer verdiği denizcinin benim için en kusursuz örnek olduğunu düşünüyordu. Erkek kardeşim ise, onun gibi iyi bir sporcu olmam gerektiği kanısındaydı. Felsefe, müzik ve matematik öğretmenlerim de kararlıydılar; her biri benim aynadaki kendi suretleri olmarnı istiyordu. Buraya bundan dolayı geldim. Ortamı daha sağlıklı buluyorum. Hiç değilse kendim olabiliyorurn."
Bir kadın, bir adama "Seni seviyorum," dedi. Adam da "Kalbim keşke aşkına layık olsaydı!" diye karşılık verdi. Kadın "Sen beni sevmiyor musun yoksa?" diye sordu. Adam da baktı, hiçbir şey demedi. Sonra kadın çığlığı bastı: "Senden nefret ediyorum!" Adam da ona dedi ki: "Kalbim nefretine de layık olsaydı!"
Reklam
Filozofun ruhu kafasındadır. Şairin ruhu yüreğinde gizlidir. Şarkıcının ruhu gırtlağında halkalanır. Ama rakkasenin ruhu onun tüm bedeninde yaşar.
İstiridye komşusuna dedi ki: "İçimde büyük bir acı duyuyorum; ağır ve yuvarlak. Yüreğimi daraltıyor." Öbür istiridye kurumlu bir tavırla cevap verdi: "Şükürler olsun göğe ve denize! İçimde hiçbir acı hissetmiyorum. Sağlığım yerinde, kalbimden kabuğuma kadar çok iyiyim." O sırada, bir yengeç geçti oradan, iki istiridyenin konuştuklarını duydu ve çok iyi olduğunu söyleyen istiridyeye şöyle dedi: "Gerçekten de sağlığın mükemmel. Ama komşunun yaşadığı acı, olağanüstü güzellikte bir inciden kaynaklanıyor."
Bir piskopos, fırtınalı bir günde, katedralinde bulunuyordu. Hıristiyan olmayan bir kadın onu görmeye geldi ve sordu: "Ben Hıristiyan değilim. Kurtuluş hakkım var mı benim? Cehennem ateşinden kaçabilir miyim?" Piskopos bakışlarını kadına çevirdi ve cevap verdi ona: "Hayır, su ve kutsal ruhla vaftiz olanların dışında, kimseye kurtuluş yoktur! " Ve sözünü tam bitirdiği anda, bir gök gürültüsüyle katedralin üstüne yıldırım düştü, yapı bir anda ateş ve alev içinde kaldı. Kentin insanları yetişip kadını kurtarmayı başardılar. Ama piskopos yandı kül oldu, ateş onu yuttu.
Bir şair, günün birinde, güzel bir aşk şarkısı yazdı. Bu şarkıyı çoğaltıp dostlarına, erkek kadın demeden, tüm yakınlarına gönderdi. Bunların arasında, sadece bir kez gördüğü ve dağların ardında yaşayan genç bir kadın da vardı. İki gün geçti, geçmedi; bir haberci genç kadından bir mektup getirdi. Mektupta şöyle diyordu: "Bana yazmış olduğunuz aşk şarkısının beni çok duygulandırdığından emin olmanızı isterim. Nişan hazırlıklarımız için annem ve babamla tanışmaya gelin hemen." Şair bir başka mektupla cevap verdi ona: "Dostum, bu sadece bir şairin yüreğinden çıkmış, her erkeğin her kadına söylediği bir aşk şarkısıdır." Kadın yeniden yazdı şaire: "Siz ikiyüzlü bir adamdan başka bir şey değilsiniz, yazdıklarınız da düpedüz yalan! Bugünden itibaren ve ölünceye kadar, sizi hatırIayarak bütün şairlerden nefret edeceğim!
Reklam
Kesinlikle öyle
"Eğer yukarıdakiler huzuru sağlıyabiliyorsa o zaman aşağıdakiler de huzuru pekâlâ bulabilirler." ... ~...
"Bizi de hep bu suskunluğumuz mahvetti, öyle değil mi?" ... ~...
"... birbirimize ne kadar da benziyoruz." ... ~...
"Siz ayaklarınızı başkasının ayakkabısında görmek istemezken kendinizi gerçekten bir "filozof" mu sanıyorsunuz?" ... ~...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.