Anlatının göndereni kimdir? Şu ana kadar bu konuda üç görüşün ileri sürüldüğü söylenebilir. Birinci görüş, anlatının bir kişi (terimin tam olarak ruhbilimsel anlamında) tarafından verildiğini kabul eder. Söz konusu
kişinin bir adı vardır; bu, yazardır. Onda "kişilik" ile tam olarak belirlenmiş bir bireyin sanatı sürekli alışveriş halindedir, o belli sürelerle, bir öykü yazmak için kalemi eline alır: Bu durumda anlatı (özellikle de roman)
kendi dışındaki bir ben'in anlatımıdır. İkinci görüş, anlatıcıyı, görünüşte
kişi özelliği taşımayan, öyküyü tepeden bir bakış açısına göre, yani Tanrı
açısına göre veren bir çeşit bütünsel bilinç biçiminde ele alır:50 Bu durumda anlatıcı, hem kendi anlatı kişilerinin içindedir (çünkü onların içinde
olup biten her şeyi bilir), hem de dışındadır (çünkü aralarından hiçbiriyle
özdeşleşmez). Daha yeni olan üçüncü görüş (Henry James, Sartre), anlatı-
cının, anlatısını, kişilerinin gözlemleyebildikleri ya da bilebildikleriyle sınırlandırmak zorunda olduğunu ileri sürer: Her şey sanki, her anlatı kişisi,
sırayla, anlatının vericisi oluyormuş gibi gerçekleşir