Vazgeçtim. İçimi titretti. Sözcüğü dudakları değil de ruhu döktü. O sözcüğün kurduğu bağdan gözlerimizden birbirine akan bir şey vardı şu anda. Ben de zaten hazır olan duygular sanki onda da varmış gibi hissettiren bir şey... Belki de bir çekimdi. Aramızda baş gösteren bu puslu çekim göz kapaklarıyla perdelendi ve güçlü bir ruh hâliyle tekrar açıldı. Ondan kurtulmak ister gibiydi.
Ona duyduğum sınırsız sevgim neden bu acı ile baş edemiyordu? Oysa bu acı ile baş edebilmemin tek yolu yine Emir'e olan sevgimdi. Bu hâlimden nefret ediyor, Emir' in bana olan sevgisine karışan acım ile her ikimizi de yıpratıyordum. İstemeden...
İmkânsıza yürümek gerçekten çok zor, geçilen yollar çok çetindi. Gerçekleşmesi ise mucizeydi. Ben mucizemi yaşarken gerçeği deneyimliyor, Emir'in geçmişi ve sırlarıyla yaşamayı tecrübe ediyordum. Bir de boyumun ölçüsünü alıyordum; " Beni yak," dediğim anların bedelini ödüyordum. Ve uslanmıyordum. Yine olsa yine derdim.
Üç harfin içine, cesaretimi, aşkımı ve yıllardır ona duyduğum sevgiyi sığdırıp boşluğa sığınmıştım. Bize bir kelime sarf etmiş; onun, dalından kopan sapsarı bir yaprak gibi süzülüşünü izlemiştim. Yak.
YASAK DÜNYA
Onun kalbini kazanmak ve dolambaçlı yollar ile elde etmek arasında bir yerdeyim. Sahi, kaç tane âşık ikinci yola başvurur ki? Bu bir alçaklık mı yoksa savaşçılık mı? Bunu sorgulamayacağım. Onu seviyorum. Ve benim gibi bir insanlar eğer birisini seviyorsa saf, tertemiz bir aşkla sevemez. Üçüncü kişi olmayacağım. Bu sefer değil.
Ben her şeyi kazanan gibi görünen ama aslında baştan kaybetmiş olan şu insanlardanım. Ben, asla göründüğü gibi olmayan ama istediği gibi davranmayan bir evlat , bir âşık belki de bir arkadaşım. Ben tutsağım.