Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gündelik Hayattan Renklerle Eski İstanbul

Mehmet Mazak

Gündelik Hayattan Renklerle Eski İstanbul Sözleri ve Alıntıları

Gündelik Hayattan Renklerle Eski İstanbul sözleri ve alıntılarını, Gündelik Hayattan Renklerle Eski İstanbul kitap alıntılarını, Gündelik Hayattan Renklerle Eski İstanbul en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Osmanlı'da temizlik
İskoçyalı asilzade ve İngiliz milletvekili H. Munro Butler Johnstone da, Türklerin temizliğine hayran olan Avrupalılar’dandır. “Türkler” isimli eserinde bu konuda şöyle demektedir: Osmanlı sadece yeryüzünün en kibar milleti değil, aynı zamanda en temizidir de... Gerçek şu ki, temizliğin dışında nezaket hiç bir şey ifade etmez. Her ne kadar “temizlik dindarlığın diğer bir adıdır” sözü Hıristiyanlar tarafından da söylense bile, onu uygulayanlar Osmanlılar’dır. Temizlik onlar için sadece sıhhat amacıyla uyulan bir şey değildir. Onu dinî görevlerinden biri sayarlar. Hıristiyanlar pislik bulaşmış bir şeyi temiz kabul etmezler; fakat bir Türk pisliğe hafif temas etmiş bir şeyin kirli olduğunu kabul eder. Temizlik konusundaki hassasiyetlerinin bir sebebi de abdesttir ki onu diğer milletlerden daha sık alırlar. Durulamak, temizliğin temelidir. Daha ötesi, Türklere göre evler de insanlar gibi tertemiz ve kirlenmemiş olarak tutulmalıdır. Her Türk evinin eşiğinin üstünde ısmarlama pirinç harflerle ‘Pis hiç bir şey bu eşiklere değmesin’ yazılmaktadır. Bundan dolayıdır ki hiçbir moda veya özenti, Türkler’i ayakkabılarını kapı dışında çıkarmaktan alıkoyamıyor.”
Kadınların temizlik işlerinde çalışmaya başlaması
İstanbul’daki değişimleri yavan ve sıradan kılan bir manzara ile karşılaştım. Yüzleri peçesiz, gri pantolonlar giyinmiş Türk kadınlar sokakları süpürüyorlardı. Sonradan öğrendiğime göre bunlar, Osmanlı başkentinin tek temizlik görevlileriydi ve bu zorlu işle uğraştıkları sırada onları dikkatle izleme zahmetine katlanan biri, çoğunun genç ve güzel yüzlü olduğunu görebilirdi. İçlerinden birine gülümsediğimde, bana tatlı, cüretkar ve kadınsı bir zarafetle dolu bir gülümsemeyle karşılık verdi. Bu kadın çöpçülerin dokunaklı görüntüsü bendeki etkisini hiç yitirmedi. Kadınların bu işi yapmasına içerlendiğimden değil; zira çalışmak hayattaki en soylu şeydir ve tüm bir şehrin daha temiz ve sağlıklı hale gelmesini sağlayan faydalı bir iş iki kat değerlidir. Durmaksızın yerleri süpüren, pervasız trafikten sıyrılmak için sürekli manevralar yapmak zorunda kalan bu sessiz, gri figürlerin görüntüsünde bana asıl acı veren şey, bunların Osmanlı depdebesinin hüküm sürdüğü günlerde satın alınan, üzerlerine titrenen ve gözlerden ırak tutulan kadınlar olduğunu düşünmekti. O zamanlar bu kadınlar fetihçi bir soyun haz kaynağıydı. Şimdi ise yenilgiye uğramış ve aciz duruma düşmüş olan o fetihçiler, kadınlarının, beş yüz yıldan uzun süre boyunca peçesiz yürümelerini yasakladıkları bu sokakları temizlemelerine izin veriyorlardı.
Reklam
Su içiciler ekolü:)
Ünlü Fransız yazarı Gerard De Nerval (1808-1855), 1843 yılında Mısır, Lübnan, Suriye ve İstanbul’a uzun bir seyahatinden sonra yazdığı eserinde etkilenip hayran kaldığı İstanbul suları ve su tiryakilerini şöyle anlatmaktadır: ‘’Bu memlekette alkollü içkiler açıkça satılmadığı için tuhaf bir endüstri kurulmuş: Ölçü ile bardak su satanların endüstrisi!. Bu tuhaf su evlerinde uzun uzun tezgâhlar var ve bu tezgâhların üzeri de çeşit çeşit şişelerle dolu. Her şişede az çok aranan bir su var. İstanbul’a içme suyu Valens Boruları (Bozdoğan Kemeri’nden geçen su yolu) ile gelir. Tatlı suyun nadir ve kıymetli oluşu yüzünden İstanbul’da bir ‘’Su İçiciler Ekolü’’ meydana gelmiştir. seçip içtikleri suyun tiryakisi olmuşlardır. Bunlar seçip içtikleri suyun tiryakisi olmuşlardır. Su içim evlerinde muhtelif memleketlerden gelmiş ve muhtelif yıllara ait sular bulunur. Sucu dükkânlarındaki en makbulü Nil suyudur. Fırat suyu biraz yeşil ve sarımtıraktır, zayıf ve gevşek tabiatlılar için tavsiye edilir. Tuna suyunu ise daha çok enerjik kimseler tercih ediyor. Suları yıllara göre de ayırıyorlar...
Zevkin, sanatın ve zarafetin inceliğini kendisinde barındıran İstanbul halkı Ramazan boyunca ziyafetler, sazlar, sözler, mehterler, çengiler, köçekçeler, pişekar, kavuklu, hokkabaz, cambaz, Hacivat, Karagöz ve Keloğlan karakterleriyle eğlenceye doyarlardı.
İstanbul gibi dünyanın en kalabalık şehirlerinden birini gözlemlerken bütün içerisinde çirkini değil güzeli görebilmeliyiz. İstanbul’u bir kitap olarak düşünürsek 500 sayfalık bir eserde olumsuz olan bir paragrafı ön plana çıkarmaktansa geriye kalan sayfalardaki güzellikleri görmeli ve ön plana çıkartmalıyız.
Bizans’ın peremesi, Venedik’in gondolu nasıl sembol ise İstanbul ve Boğaziçi’nin sembol deniz ulaşım vasıtası da piyade kayıklarıdır. Theophile Gautier, Venedik gondolunu Türk kayığı yanında kaba saba bir sandukaya benzetir. Gondulculara da, Türk kayıkçılarının tersine “sefil serseriler” gözüyle bakar.