Güzelin ve Çirkinin Ötesinde kitaplarını, Güzelin ve Çirkinin Ötesinde sözleri ve alıntılarını, Güzelin ve Çirkinin Ötesinde yazarlarını, Güzelin ve Çirkinin Ötesinde yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Adorno'nun sık sık alıntılamayı sevdiği Leo Löwenthal'in deyişiyle, "Kitle kültürü tersinden psikanalizdir”; çünkü otoriter kişilikleri sağaltmak yerine, toplumda bunların çoğalmasını, etrafa bu hastalığın bulaşmasını işlev edinmiştir.
Zevklerin göreceliği meselesine Kant, her türlü amaç ve çıkardan arındırılmış bir zevk yargısı koyarak çözüm bulur. Ona göre güzeli seyrederken hiçbir çıkar gözetmeyiz. Kant, zevk duygusunun, bir nesneyi ya da bir temsil biçimini her türlü çıkardan bağımsız belli bir tatminle veya hoşnutsuzlukla değerlendirme yetisi olduğunu söyler. Kant'a
Estetik nesne (sanat yapıtı) yoktur, sadece nesnelerin estetik yorumu vardır. (Nietzsche'den esinle)
Hiçbir şey kesinlikle güzel ya da kesinlikle çirkin değildir. O yüzden bir şeyi değerlendirirken öyle hemen güzel ya da çirkin sıfatlarına göre mutlaklaştırmaktan da göreli kılmaktan da kaçınmak gerekir. Üstelik bugün sanatı güzel olanla özdeş kılmak fazla basit bir indirgemeciliktir. Çağdaş estetik alanında artık kabul edilen bir gerçek var ki o da sanat yapıtının hem güzeli hem de çirkini aynı anda kendi bünyesinde taşımasının aslında onun gücünü artırıyor olmasıdır. (Adorno'dan esinle)
Genellikle sanatla ilgili geleneksel anlayış ve toplumun ilgisi, güzel üzerine kuruludur. Çünkü en eski, kadim estetik düşünceler güzeli konu edinmiştir. Antik Yunan felsefesi de Doğu felsefeleri de bir sanat yapıtıyla ya da doğayla estetik bir ilişkinin güzele dair bir deneyime vesile olması gerektiğini belirtir.
Sokrates’in asıl amacı, insanların ruhlarını geliştirmeleri ve kendileri olmaları için kendilerine özen göstermelerini sağlamaktır. Foucault bu özeni, kişinin gerçekte kim olduğunu ve nasıl en iyi olabileceğini keşfedebilmek için kendi aklımı kullanması olarak tanımlar.
“Yazar, yaygın olarak söylendiği gibi, ‘Ben’ demekten vazgeçer. Kafka, ‘O’yu ‘Ben’in yerine koyduğu andan başlayarak yazına katıldığını şaşkınlıkla, büyülü bir zevkle belirtir.”